Hep şikâyet etmek, sorunlar karşısında hiçbir çözüm üretemeyen insanların işidir. Dillerine pelesenk olmuştur şikâyet; herkesten, her şeyden şikâyet ederler, hep mağdur, hep yorgun, hep mutsuzdurlar, bir tek onlar dertli ve bir tek onlar haklıdır…

Şikâyetler, aciz ve çaresiz sözlerdir. Genellikle çok fazla konuşan insanlar şikâyet ederler, kendi fikirlerine toz kondurmayan ve kendini her konuda haklı gören insanlar. Bunlar kendi düşüncelerini mutlaka doğru gördükleri için, farklı düşünceler karşısında otomatik olarak şikâyete başlarlar. Başta kişinin kendisini ve çevresini negatif etkileyen bir haldir. Sürekli şikayet dinlemek, şikayet edenden bıktırır, yıpratır, yorar…

Öyle insanlar vardır ki, ömrü şikâyet etmekle geçer. Oturur, kalkana kadar konuşur, çok konuşur, hep şikâyet eder…

Hayatının her döneminde, hatta hemen hemen her gününde şikâyet edeceği bir durum, bir olay, bir kişi mutlaka bulur!..

Kendi hayatını kendi zehir eder, ama bunun farkında bile değildir, çünkü onun için hep başkaları suçludur, hatalıdır. Dertleştiğini, muhabbet ettiğini zanneder kendince, ama karşısındakinin ya da karşısındakilerin sabır taşıyla oynar bilmeyerek…

Bilmeyerek diyorum, çünkü bu şekilde yaşamak hayat felsefeleri olmuştur ve kendilerince çok normaldir!..

Aslında tam aksine bu durum hiç de normal değildir, hatta tehlikeli bir durumdur. Kara bir buluttur üzerinde ve insanı felakete götürür…

Hayatından memnun olmayan, her şeyden şikâyet edip, şükretmeyi unutan insan, felaketi kendi eliyle çağırır. Ona şükretmesi gerektiği bir şekilde mutlaka hatırlatılır! Böylece üzerinde ki kara bulutları aşıp, güneşi görsün ve düştüğü gafletin içinden çıkabilsin diye!.. 

Kendinde veya toplumda küçük de olsa bir şeyleri değiştirmeye çalışan, işinde gücünde olan, en önemlisi kadir kıymet ve şükür bilen insanın dilinde şikâyet olmaz. Çünkü şikâyet edecek vakti olmaz. İşte bunlar sessizdir, sanırsınız hiçbir dertleri yok, sanırsınız her şeyleri dört dörtlük. Ağızlarından bir ‘ah’ çıkmaz ki, ne ‘ah’ lar vardır içlerinde. İşte bunlar, kara bulutların arkasında ki o güneşi gördükleri için, konuşmaya ihtiyaç duymazlar. Çünkü güneş ile birebir irtibat halindedirler. Güneşi göremeyenler ise, kendi aralarında yalan yanlış fikirler yürüterek, güneşin dedikodusunu yaparlar. Güneşi görenler için söz de biter, şüphede…

Bu kesim sadece gülümser sessizce, hatta biraz da acı bir şekilde, insanların haline baktıkça…

Bizler güneşi görmeye, en azından güneşi görenlere yakın olmaya çalışalım. Çevremizde ki bu negatif insanlardan ve durumlardan kurtulmak için çözümler bulalım. Çok konuşanların, sürekli şikâyet edenlerin, hayatı kendilerine neyse de çevrelerine de dar edenlerin yanında ‘sessizleşmeye’ ve mümkünse adım adım geriye doğru çekilmeye devam edelim. Başkalarının bozuk ruh hallerinin problemleri, günahları onların sorumluluğu, bizim değil!..