İSLAM DÜŞMANLIĞI

Geçtiğimiz günlerde İsveç'te kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim’ in yakılmasına izin verilmesi, üstelik bunun “ifade özgürlüğü” olarak tanımlanması sadece İslam dinine olan saygısızlıklarını değil aynı zamanda Avrupa ülkelerinin çifte standardını da gözler önüne serdi. Kutsal kitabımızın yakılmasını “ifade özgürlüğü" olarak gören aynı İsveç, Yahudi karşıtlarının gösterilerine izin vermiyor hatta sinagogun yakınından bile geçirmiyor. Üstelik gösteriye katılan 50 kişiyi tutukluyor. Bu çifte standardı maalesef ki İslam düşmanlığıyla bütünleştiriyor insan. Yurtdışında yaygın “İslamofobi” tüm bunları açıklıyor aslında. İslamofobi resmi olarak 1997 yılında Birleşik Krallık’ta ilk kez Runnyme’de Raporu’nda tanımlanmıştır. İslam’a ve Müslümanlara karşı nefret, düşmanlık, aşağılayıcı tavırlar, ırkçılık içerir. Müslümanlık adı altında yapılan terör olayları malesef böyle bir tanımın oluşmasına sebep olmuştur. Yaptıran belli, yapan belli... Yaptıkları kanlı eylemlere birer Allah-u Ekber nidası da kattıklarında kimseyi o kişilerin Müslüman olmadığına inandıramazsınız.11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren ve İslamofobi’nin yükselmesini hızlandıran, Müslüman olarak lanse edilen kişinin, aslında Amerikan İstihbarat Örgütü’nün Ortadoğu kolunda eğitim alıp Afganistan’a gönderildiğini artık birçok kişi biliyor. Çok ünlü Hollywood filmlerine bakın filmlerde de o rolleri Müslümanlarla kişiselleştirirler. Oysa gerçek bir Müslümanın bir karıncayı bile incitmediği gerçeğini kimse konuşmaz. Terörizmle Müslümanlar arasında bir ilişki yaratanların en büyük destekçisi olan ve algıları o yöne çeviren en büyük etkenlerden biri de medyadır. Olayların arka perdesini bilenler ve biraz okuyup araştıranlar bilirler ki bu olay artık Avrupa’da siyaset için, uluslararası ilişkiler için kullanışlı bir malzeme olmuştur. Bu devam ettikçe de Müslümanlara yönelik aşağılamalar ve asimilasyon devam edecektir. Çok modern dediğimiz Avrupa ülkelerinin, farklılıklara saygı göstermediğini artık herkes biliyor din konusunda. Medeniyet öncelikle farklılıklara saygı göstermekten geçer. Biz Müslümanlar bütün dinlere saygıyla bakarız. Müslümanlar en güçlü oldukları dönemlerde de Hristiyanlar ve Yahudilerle iç içe yaşamışlardır. Bunun sebebi sadece hoşgörü değil aynı zamanda dinimizin bunu bizden istemesidir. Bütün peygamberlere ve kitaplarına iman ederiz. Son peygamber olan alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed de daima hoşgörüsüyle bize yol göstermiştir.

İnsanların anlamak istemedikleri aslında Hz. Adem’den bu yana gelen dinin İslam olduğu konusudur. İsimleri değişse de ilk gelen din özünde İslam’dır ve sonuncusu da odur. İslam, kelime anlamı olarak kurtuluşa ermek, teslim olmak anlamına gelir. Bakıldığında tüm dinlerin özünde aynı olduğunu, gönderildiği toplumlar açısından farklılıklar olduğunu görürüz. Hepsi tevhid inancı üzeredir. Hz. Adem’in, Hz İbrahim’in dini de İslam’dır. “Kim İslam’dan başka din arama çabasına girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”(Âl-i İmran 85)

M. Bahadır Akkoyunlu’nun güzel bir yorumu var bu konuda :“İslam’dan sapanların Roma ile kurguladıkları inanca Hristiyanlık denir, Hz. Musa’dan sapanların da kurguladıkları din de Yahudiliktir.”

Görülüyor ki tevhid inancının aksine birileri sürekli insanlığı bölmeye, ötekileştirmeye çalışmıştır ve bununla ilgili eylemler de hala devam etmektedir. Kuran-ı Kerim’in İsveç’te yakılma eylemi de tamamen İslam ve Türk düşmanlığıdır ve bilinçli bir saldırıdır. Biraz tarih okuması ve gelecek zamanda planlananlarla ilgili düşüncesi olanlar bu olayların öncesini, sonrasını, nedenini ve sonucunu zaten çok iyi biliyor. Ne yaparlarsa yapsınlar gerçek İslam, beraberliktir, hoşgörüdür, farklılıklara saygıdır. En kısa zamanda tüm dünya insanlarının bunu idrak etmesi dileğiyle...