ÜLKENİN GÜCÜ AZALMAKTA MI? YOKSA AKSİNE ARTMAKTA MIDIR?

Ülkelerin gücü hemen her alanı içinde kapsayan bütün birikimlerin toplamıdır. Buna eğitim, ekonomi, güvenlik, stratejik konum, tarım, toplumsal gelişim, hukuk devleti, demokrasi standartları başta olmak üzere her şey girer. Bütün bunlar bir ülkenin toplam gücüdür. Pek çok alanda çok iyi olup örneğin hukuk devleti bağlamında kötü olmanız, bütün öteki doğruları götürür. Daha net bir ifade ile ülkelerin toplam gücünde bir yanlış bütün doğruları götürür. Toplam güç, bir zincirin halkaları gibidir. Bütün halkaları sağlam bir zincir düşünün, biri zayıfsa zinciri çektiğinizde oradan kopar. İşte ülkeler de ortam biraz gerildiğinde en zayıf halkasından kopar!.

Ülkemiz Türkiye pek çoğu birbiriyle bağlı güç halkaları olan bir ülkedir. Ne yazık ki, tüm bunların büyük çoğunluğunda giderek zayıflıyoruz. Dilerseniz eğitimden başlayalım anlatmaya; herkesi üniversiteli yapma planı, üniversiteleri nerdeyse iyi bir liseden de aşağı düzeye getirilmiştir. 2002’de dünyada ilk bin üniversite sıralamasına bir elin parmaklarını aşan sayıda üniversitemiz girerken bugün bir tane bile yoksa bunun anlamı nedir Allah aşkına sorarım sizlere!..

Üniversiteler ne yazık ki işsizler ordusuna katılımı geciktiren kurumlar haline gelmiştir. Ekonominin her tarafı dökülmektedir. Henüz yedi sekiz önce ‘gözlerime bakın ekonominin nasıl ışıldadığını göreceksiniz’ diye böbürlenen Maliye bakanı Nebati, bugünlerde ekonomiye gözlerini kapamış, uykuya yatmış gibi görünmektedir. Göreve geleli daha bir yıl olmayan Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu ise aslına ona sorulması gereken soruları sormaktan ve rüya tabirlerini andıran yorumlar yapmaktan başka bir şey yapmamakta yapamamaktadır. O nedenle ekonomide en büyük açık güven açığıdır, diyebiliriz. Bunun da giderek düzeleceği yerde daha açık, apaçık hale geldiği görülmektedir. Güven endeksi yıllardır eksi göstermektedir. Bilindiği üzere hukuk devleti olabilmek her alandaki güveni, güvenliği artırabilecek en önemli unsurdur. Gelin görün ki üyesi bulunduğumuz, bazılarının kuruluşuna ortak olduğumuz Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi Avrupa’daki uygarlık kurumları şimdi Türkiye’yi bu kurumların dışına çıkarmayı düşünmektedir. Tarımda ise en büyük güç kaybı en son fındıkta görülmüştür. Onlarca yılın dolar bazında en düşük fiyatı verilmiştir. Kendi toprağımızın ürünlerini ithal eder hale düşürüldük. Tarımla ilgili nerdeyse her şey ithaldir. Şöyle ki; Çoban Afganistan’dan, sığır Arjantin’den, yem Avrupa’dan gelmektedir. Buna güç mü dayanır, hangi güç dayanır?.

Genel anlamda bakıldığında bürokrasi ve kamuda liyakat alanındaki erozyon en fenasıdır. Artık kendi içinde bir nebze kuralları olan orduda bile tüm atamalar ve terfiler siyasallaşmış durumdadır. Son gerçekleştirilen Askeri Şura’da yapılan terfi ve atamalara bakıldığında ne demek istediğim açıkça ortadadır!..

Ekonominin güya emanet edildiği bakan Nebati’nin ortalıkta görünmemesi akla Aziz Nesin’in “Hazinedeki Paslı Teneke” oyununu getirmektedir. Aziz Nesin’in o oyununu bilmeyenler için kısaca anlatayım; Oyunda devletin en tepesindeki kişi hazinedeki çok kıymetli pırlanta, zümrüt benzeri değerleri alıp yerine altın koyuyor. Onun altındaki hazineye giriyor, altınları alıp gümüş koyuyor. Sonraki gümüşü alıp bakır koyuyor, ondan sonraki gümüşü alıp demir koyuyor, en son gelen de demiri alıp paslı bir teneke koyuyor.

Bizim Merkez Bankası rezervlerinin eksiye dönmesinden hedeflerin sürekli ötelenmesine kadar bütün göstergeler geriye paslı tenekenin kaldığını göstermektedir. Bu darboğazdan çıkış için önce ne halde olduğumuzu iyi bilmek gerekmektedir. Sözün özü; Genel bir erozyonun içindeyiz. Kağıt üzerinden bakıldığında büyüyoruz gibiyiz ama bir türlü gelişmiyoruz! Çıkışı siyasetten beklemek dışında çıkışımız yok gibi görünmektedir. İktidara alternatif olanların değişim beklentisini bir türlü yükseltmemesi de buradaki gücün de ne denli zayıf biçimde kaldığını apaçık göstermektedir. Aman dikkat! İşte en zayıf halka da sanırım tam da burasıdır!.