Bir ülkede “adalet” kavramı yok olmuş ve adalete güven kalmamış ise herkes kendi adaletini sağlamaya başlar. Son dönemlerde yaşadığımız olaylar üzerine Adalet Bakanlığı halen olayları izlemekle yetiniyor ve yeterli önlemi almıyorsa devlet “adil” olma özelliğini kaybetmiş demektir. İnsanın kanını donduracak olayları ibretle ve hayretle izliyoruz. Üçüncü sınıf dünya ülkeleri dahi bizden daha güvenli ve daha refah bir yaşam sürüyor.
Böylesi nasıl bir ülke olduk. Küçücük bir kız çocuğu ailesi tarafından öldürülüyor, işin içine tarikat ve siyaset karışıyor. Yayın yasağı getiriliyor ve olay kapatılmaya çalışılıyor. Uyuşturucu bağımlısı ve defalarca psikolojik tedavi gören bir genç sevgilisinin başını kesip surlardan aşağıya attıktan sonra intihar ediyor. Gencin surdaki cinayeti işlemeden önce de eski sevgilisi olan kadını kafasını keserek öldürdüğü ortaya çıkıyor. Adam beş kez psikolojik tedavi görmüş hastane kayıtları mevcut. Gözetim ve kontrol altında olması gerekirken elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor. Olan iki genç kızımıza oluyor vahşice öldürülüyorlar.
İki genç İstanbul'un göbeğinde, istiklal caddesi gibi şehrin en kalabalık yerinde genç bir kızı taciz ediyor. Etraftaki vatandaşlar olaya müdahale edip genç kızı kurtarıyor. Polise teslim edilen şahıslar adli işlemlerin ardından serbest bırakılıyor. Şaka gibi! Polisin cirit attığı İstiklal caddesi gibi bir yerde suçluları vatandaşlar etkisiz hale getirip polise teslim ediyorlar. Kamera kayıtlarını izlerken insanın kanı donuyor.
Olaya ait kamera görüntülerinin ortaya çıkmasıyla birlikte tepkiler çığ gibi büyürken şahıslar yeniden gözaltına alınıyorlar. “Saldım çayıra Mevla'm kayıra” misali bir adalet sistemine şahitlik ediyoruz. Gündüz vakti onca insanın arsında bir kadına tecavüze kalkan insan müsveddelerini nasıl tekrardan sokağa salarsınız? Bizler çocuklarımızı nasıl sokağa çıkaracağız? Onların hayatından hep endişe duyarak mı yaşayacağız? Bugün başına ne gelecek kabusuyla mı geçecek bu hayat.
Adalet Bakanlığına bir önerim var
Adalet Bakanlığının takipsizlik verdiği olaylara bakar mısınız? Adalete göre suç unsuru teşkil etmeyen ya da basit suçlar olarak nitelendirilen taciz, uyuşturucu kullanma, yaralama ve gasp gibi saymakla bitiremeyeceğimiz kalemleri (bana göre en ağır suçlar adı altında olmalı) alışkanlık haline getiren insanları, tekrardan sokağa salmak ve tekrar suç işlemelerine teşvik etmek yerine devlet "Islah Köyleri" kurulsun.
Dağ başında toplumdan uzak bir yerde bunları bir araya toplayın. Adına “Islah Köyü” deyin. Psikologlar eşliğinde ve gözetim altında bu insanları çalıştırın. Çapa yapmayı öğretin, çiçekle böcekle uğraşsınlar, tarımsal faaliyetlerde çalıştırın. Hiçbir şey olmasa dahi ekonomiye bir katkıları olmuş olur. Bir amaç bir gaye uğruna yaşamayı öğretin. Dil profesörleri göreve gelsin her şeyden önce “İnsanca dilini” öğrensinler. Yaşam koçları görev yapsın toplum içinde “insanca yaşamak” nasıl olur bunu öğrensinler.
Ülkede gençlik zaten bitti. Hangi gence yaşam ideallerini sorsam “yurt dışında yaşam sürmek istiyorum” cevabını alıyorum. Ülkesinden kaçmak isteyen bir gençlik var. Sokakta özgürce yaşayamayan, psikolojik olarak bunalımda olan gençlerimiz var. Profesörlerimiz, doktorlarımız ve bilim insanlarımız ülkemizi terk etti ise gençlerimize hak vermemek elde değil. Ve bu ülkenin çok acil sil baştan yeni bir “Adalet Sistemine” ihtiyacı var.
En iyisi siz şu önerimi bir düşünün! Suçluyu sokağa salmak yerine “Islah Köylerinde” toplayın. İyi olmanın yetmediği, kötüden de uzak durmamız gerektiği şu zaman dilimde en azından kötülerden uzak kalmış oluruz. Eğer sepette bir çürük meyve varsa bu çürük meyve önce temas ettiği meyveyi, daha sonra tüm sepetteki meyveleri çürütmeye başlar. Yaşlısı, genci ve çocuğu hepimiz tehdit altında ve tehlikedeyiz. Yarın başımıza ne gelecek kaygısıyla yaşıyoruz. İçimizdeki çürükleri temizleyelim. Toplumumuzun daha fazla çürümesine izin vermeyelim. Ne diyelim! Bizi bu hale getirenleri önce Allah ıslah etsin.
Sağlıcakla…
Damga gazetesinden alıntıdır.
Saygılarımla
Osman Köse
Yorum yapın