DEZENFORMASYONUN ANA KAYNAĞI NEDİR?

Önce soralım; Dezenformasyon nedir? Diye bunun yanıtı ise yanlış veya sahte
bilgi olacaktır. Yani dezenformasyon doğru olmayan şeyler, söylenti yaymaktır.
Aslında dünya son süreçte bununla çalkalanmaktadır. 2016’da Oxford
sözlüğü post-truth sözcüğünü yani ‘gerçek ötesi ve sonrası’ anlamına gelen
sözcüğü yılın sözcüğü seçmiştir. Çünkü siyasal ve toplumsal ortamı zehirleyen,
gerçekle gerçekdışını birbirine karıştıran davranış ve söylemlerin yoğunluğu bu
sözcüğü gündeme taşıdı. Sadece bizde değil hemen tüm dünyada siyaset
yalanlarla dolup taşmaktadır. Örneğin; Muhafazakâr yani sağcı bilinen kimi
politikacılar “İklim değişikliği yoktur” diyor bilimsel gerçekleri çarpıtıyor veya
bu araştırmaları yasaklıyor, verileri saklıyor. İktidarlar bu yönde tonla yalan
söylüyorlar. Popülist liderler yalanlarla alıp başını gidiyor. Günlük hayatın
iletişim dolaşımının içine, tabii ki öncelikle sosyal-elektronik medyada bir sürü
palavra hatta iftira nitelikli sözleri kullanıma sokuyorlar. Pandemi döneminde
özellikle ayyuka çıkmıştı bu türden yalanlar anımsayacaksınız!..
Artık her neyse, yani dünyanın gerçekten bir dezenformasyon sorunu vardır. Bu
durum inkar edilemez bir gerçektir. Gerçeğin medyada dolaşım hızıyla,
cezbedici, ilgi çekici yalanın dolaşım hızı arasında en az 10 kat fark vardır. Aynı
zamanda komplo teorilerini yayanlar, kitap yazanlar için bu bir ticaret- kazanç
kapısıdır. Bizim sosyal-elektronik medyamız da şüphesiz bundan nasibini kat be
kat almaktadır. O nedenle bu konuda daha doğrusu bu sorunun giderilmesi için
elbette bir yasal düzenleme, yani yasal bir çerçeve kaçınılmaz olarak gereklidir.
Yıllardır yapıyoruz, yapacağız derken, seçimlere bir yıldan daha az bir süre kala,
iktidar 40 maddelik bir düzenleme tasarısı hazırladı. O tasarıda yer alan
maddelerden pek çoğuna hiç bir itiraz olmayabilir. Ama tasarının hazırlanış
biçimi her zamanki gibi yanlıştır ve de dolayısıyla hatalıdır. AKP’nin siyasi
kadrosu oturdu, konunun muhatabı basınla, sosyal ve elektronik medya ile
hiçbir fikir alışverişi yapmadan, kendi siyasi çıkarlarına uygun bir tasarı hazırladı.
Konunun asıl can alıcı yönü, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayarak endişe,
korku veya panik yaratma, ülkenin iç ve dış güvenliğini kamu düzenini ve
kamu barışını bozmaya” şeklinde bir maddenin tasarıda alenen yani açıkça yer
almasıdır. İktidarın bugüne kadar uygulamaları, muhalif hatta hain ilan edilip
verilen mahkûmiyetlerin hepsinin keyfi, anlamsız, hukuksuz, yasadışı, siyasi
karakterde olması değil midir?.
Bu bağlamda bakıldığında söz konusu tasarı yasalaştığında iktidarın elindeki
yargı sopası, adeta nalıncı keseri gibi çalışacaktır. Hiçbir nesnel tanımlama

içermeyen bu türden maddeler, savcı-mahkeme birlikteliği tarafından, ‘sen
panik, olmadı korku, olmadı ama sen endişe yaratmak için bu haberi yaptın’
deyince adeta akan sular duracak peşin sıra mahkumiyetler geliverecektir.
Aslında burada sorun şudur: Dezenformasyon kaynağı eğer iktidarsa, medyası
ise bir sorun yoktur denilecek ama sosyal medya üzerinden nesnel anlamda
gazetecilik yapılsa bile sözgelimi iktidarın zülfü yarına dokunulursa derin sorun
vardır, çünkü önce karakolluk sonra da adliyelik olman kaçınılmaz olacaktır.
Bakıyorsunuz, İktidarın desteklediği yandaş medya her gün onlarca yalan haber
yayıyor, muhalefet ve liderlerine yönelik her türlü karalama ve iftira serbest
atıştadır. Üstelik sosyal medya üzerinden trol denilen o yandaşlar nesnel
gazetecilik yapan yazar ve çizerlere yönelik, hatta şarkıcılara yönelik onlar
hakkında, hepsinin kişisel haklarına yönelik taciz ve tecavüzlerini fütursuzca
sürdürmektedir. Bunların hiçbiri hakkında herhangi bir dava hatta soruşturma
açıldığını gören veya duyan var mıdır? Tüm bun nedenlerden dolayı
dezenformasyonu önleme yasası, iktidarın dezenformasyon borusunu
alabildiğine çalacak, ama nesnel haberciliği de cezalandıracak bir niteliktedir,
NOKTA!.