BENİM BABAM

Karadeniz’in ücra bir köyünde muhtardı benim babam. Bundan tam 25 yıl önce 49 yaşında yaşamımın baharında öldü. Kimse inanmadı öldüğüne ya da inanmak istemedi. Bulunduğu yörede iyilik timsali bu adama, kimse ölümü yakıştıramadı. 49 yıllık hayat yolunda tüm yöre halkında dostluklara, iyiliklere, güzelliklere dair destansı bir iz bıraktı benim babam. Oysa yapacağı daha çok işleri, dertlerine derman olacağı yoldaşları vardı. Gerçekleştireceği hayalleri vardı. Zaten hep böyle değil midir? Dünya döndükçe ne işler biter ne umutlar ne de hayaller… Karadeniz’in ücra bir köyünde muhtardı benim babam. Bundan tam 25 yıl önce 49 yaşında yaşamımın baharında öldü. Kimse inanmadı öldüğüne ya da inanmak istemedi. Bulunduğu yörede iyilik timsali bu adama, kimse ölümü yakıştıramadı. 49 yıllık hayat yolunda tüm yöre halkında dostluklara, iyiliklere, güzelliklere dair destansı bir iz bıraktı benim babam. Oysa yapacağı daha çok işleri, dertlerine derman olacağı yoldaşları vardı. Gerçekleştireceği hayalleri vardı. Zaten hep böyle değil midir? Dünya döndükçe ne işler biter ne umutlar ne de hayaller…

Ne demişti rahmetli Kıvırcık Ali;

“Bahtım ile çekişim var

Hakka boyun büküşüm var

Daha yapacak işim var

Geriye dönün seneler”

*

Derler ki; kız evlat babaya erkek evlat ananeye düşkündür. Düşkünlüğün derecesini hangi kriterler belirler bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var kalp ve gönül kriterleri. Hani bir söz vardır ya; “taaa içerimden seviyorum seni” işte benim baba kriterim de buydu. Ben babamı taaa içerimden sevdim…

*

Büyük bir tüccar, büyük bir ekonomist, büyük bir siyasetçi hiç bir zaman olmadı benim babam. İstese olurdu…

Gençliğinin bir kısmını yurt dışında geçirmiş, değişik kültürlerden milletlerden insanlarla dostluklar kurmuştu. Bilge kişiliği ve tecrübesiyle yöre halkının inandığı güvendiği nadide insanlardan birisiydi. Kim düşkünse, kim zor durumdaysa onun yanındaydı. İnsan olmayı seçti benim babam. Gönül kazanmayı, dua almayı seçti.

*

Büyük bir siyasetçi hiç olmadı benim babam. İstese olurdu…

Şimdiki yerel yönetimlere ders niteliğinde bir dönem muhtarlık yapıp, ısrarla gelen seçim tekliflerine; “hizmette koltuk aşkı değil millet aşkı önemlidir.” Derdi. “Herkes hizmette yarışmalı, ben köyüme 5 yıl hizmet ettim. Onlar benden ben onlardan memnun ayrılıyorum.” Sözleri bu günkü koltuğa yapışıp, kalkmasını bilmeyen siyasetçilere ders niteliğindeydi benim babamın.

*

Büyük bir ekonomist hiç olmadı bemim babam. İstese olurdu…

Herkesle ekmeğini bölüştü. Eski model F-350 kamyoneti vardı. O kamyonet onun için F-35 uçağı niteliğindeydi. O kamyonet tüm köylünün malıydı. Ormandan ağaçlar, bağdan bahçeden tarım ürünleri, mısırı, fındığı köyün tüm ihtiyaçları o kamyonetle taşınırdı.

*

Büyük bir tüccar hiç olmadı benim babam. İstese olurdu…

Karadeniz’in geçim kaynaklarının en başında gelen fındık üreticisinin yol pusulasıydı. Köylünün tarım kooperatifleriyle arasında köprüydü. Köylünün yok pahasına ürününü sattırmamak için mitingler düzenleyecek kadar cesurdu benim babam.

*

Her şeyden öte yenilikçiydi bemim babam.

Demokrattı, aydındı, paylaşımcıydı.

İlk televizyonu bizim evimizde gördü köy halkı. Köyün tüm çocukları çizgi film izlemek için bize gelirdi. Köyün sinema salonuydu bizim evimiz. İlk elektriği Köyümüze babam getirmişti. 6-7 km ilerideki karşı köyden elektrik hattı çektirecek kadar mühendisti benim babam.

*

Hayat mücadelesinde yorulmamayı, doğrularımdan ödün vermemeyi babamdan öğrendim. Hayata bakış açımı babamdan aldım. Olaylar karşısında sabretmeyi, insanların konumu, mevkisi ne olursa olsun eşit olduklarını fakat eşit davranmamam gerektiğini babamdan öğrendim. Adil olmayı, vefayı babam öğretti bana. Merhametli olmayı babam aşıladı bana.

Belkide günümüzde en gerekli olan cesurca, korkusuzca yaşamayı haksızlık karşısında dik durmayı babama borçluyum.

İşte ben o muhteşem adamın oğluyum…
Tüm babalarımıza saygıyla…

Gazete Damga’dan alıntıdır.