Çünkü şimdiki devir, başka bir devir..
Lütfen kusura bakmayın, her şeyi açıkça yazamıyor, anlatamıyorum. Çünkü tüm çıplaklığı ve
berraklığıyla her şeyi yazıp anlamaya ne terbiyem, ne vicdanım, ne insafım, ne de şu an ki sosyal
ve mesleki pozisyonum müsait!.
Dahası devir ‘Donkişot gibi’ Yel Değirmenleriyle savaşacak bir devir de asla değil!.
Kimilerine göre; Gerçek olan her şeye gözlerini kapatıp ‘olur’ diyecek, zalimlere sadakatle başını
öne eğecek, mağdur edilmiş mazlumlar gibi ‘uysal koyun’ rolü oynadığında karşılığını belki
fazlasıyla alacakmış beklentisiyle sürekli yutkunan, hiç konuşmayan, yazmayan, en önemlisi
etrafında olan biten en ufak bir negatif hali dahi sorgulamayan, hiç düşünmeyen, tüm bunların
karşılığında ‘ot gibi’ yaşayıp ödüllendirileceğini ve dolayısıyla küpünü dolduracağını zanneden
gafillerin devri, ama gayet iyi biliyorum ki, ben bu devrin adamı değilim!.
O nedenle işimi ‘sınırlı sorumlu’ ama olabildiğince sorunsuz ve kazasız, belasız biçimde ‘kıssadan
hisse’ kapılacak çeşitleme ve örneklemelerle gayet dolaylı ve dolambaçlı şekilde meramımı
anlatmaya çalışarak sürdürmeye çalışıyor, çabalıyorum. Çünkü elimden maalesef daha başka bir
şey gelmiyor, gelemiyor! Peki, ‘kıssadan hisse nasıl kapılır, benim gibiler meramını nasıl
anlatır?’ Şimdi anlatmaya başlayacağım fıkra ve kısa öykülerden kıssadan hisse kapılırmış,
hemen anlayacak, bir şeyleri idrak edeceksiniz, diye düşünüyorum. İlk fıkramızın adı, “Kuş, İnek
ve Kedi!.”
“Bir kuş soğuk bir kış gününde yiyecek bulabilmek için kanat çırpıp duruyormuş. Hava o kadar
soğukmuş ki, minik kuş dayanamayıp karların üstüne düşüvermiş. Çaresiz biçimde, dondurucu
karların üstünde ölümü beklemeye başlamış. Bir süre sonra oradan geçen bir inek, geçerken
kuşun üzerine pislemiş. Kuş öyle sinirlenmiş ki; kanatları donmuş olmasa, kalkıp ineğe
saldıracakmış!. Ancak kuş birden fark etmiş ki, üzerini örten pisliğin sıcaklığı ile kanatlarındaki
buzun çözülmesine vesile olmuş. Ve yaşama geri dönmüş. Kuş yaşama dönmenin sevinciyle
neşe içinde şakımaya başlamış. Yalnız öyle sesli ötüyormuş ki, sesi uzaklardan geçen, günlerce
aç kalmış bir kedinin kulağına kadar gitmiş. Kedi pisliği eşeleyerek kuşu çıkarmış. Kuş pislikten
kurtulduğuna çok sevinmiş. Tam kediye teşekkür edecekmiş ki, kedi onu yiyivermiş!.”
Bu fıkradan daha doğrusu kısa öyküden çıkarılabilecek derse yani kıssadan kapılacak hisseye
gelecek olursak; “Üstünüze her pislik atanı asla düşman sanmayın! Sizi pislikten çıkaranı
hemen dostunuz zannetmeyin! En önemlisi ise pisliğin içinde olmanıza rağmen eğer
mutluysanız kesinlikle sesinizi çıkarmayın!” Derim ben size..
Sırada kıssadan hisse kapılacak bir kısa öykümüz var. Adı “4. Murat’a sırtını keseleten adam!”
4. Murat zamanında Habib Baba adında pek bilinmeyen bir adam yaşarmış. Habib Baba yaşlı,
fakir, gariban bir insanmış. Bir gün uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiş.
Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için hamama gitmiş. Niyeti, şöyle iyice bir keselenip,
paklanmak, bedeninin temizliğini de ruhunun temizliğine denk kılmakmış. Fakat gelin görün ki
gittiği hamamı o gün 4. Murat'ın vezirleri kapatmışlar. Hamamcı Habib Baba’yı içeri sokmak
istememiş. ‘Bugün’ demiş, ‘4. Murat'ın vezirleri hamamı kapattılar. Dışarıdan müşteri
alamam.’Habib Baba üzülmüş. Rica, minnet içinde Israr etmeye başlamış. ‘Ne olursun’ demiş,
‘kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır, çıkarım.’ Hamamcı da insaflı davranmış,
dayanamamış, hamamın en sonundaki odayı göstererek; ‘Baba şu odada hızla yıkanıp çık. Para
da istemem. Yeter ki, vezirler, senin farkına varmasınlar!’demiş. Habib Baba sevinerek kendine
gösterilen odaya girmiş, yıkanmaya başlamış.
Az vakit sonra yoksul görünümlü bir müşteri daha hamamcının karşısında dikilivermiş. Boylu
poslu, genç, yakışıklı biriymiş bu kez gelen. Bu kişi tebdil-i kıyafet yani kılık değiştirmiş, 4.
Murat'mış. O gün vezirlerinin topluca hamamda olacaklarından haberi olduğundan, ‘Vezirlerinin
kendi başlarına nasıl eğlendiğini, eğlenirken arkasından söz söyleyip söylemediklerini’ merak
etmiş. Hamamcı padişahı tanımadığından, bu yoksul gence de Habib Baba’ya söylediğinin
aynısını söylemiş. ‘Bugün 4. Murat'ın vezirleri hamamı kapattılar. Dışarıdan müşteri alamam.’
Padişah da ısrar etmiş. ‘Ne olursun hamamcı, kirli bedenimle aylardır dolaşıyorum!’ Hamamcı
ısrara yine dayanamamış, Habib Baba’nın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın
kulağına fısıldamış; ‘Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sen de sar peştamalı beline, o odaya gir.
Beraber sessizce yıkanın, bir an önce de çıkın! Aman gözünüzü seveyim, vezirlerin sizden
haberi olmasın.’ 4. Murat beline peştamalı sarıp Habib Baba’nın bulunduğu odaya girmiş. Usulca
selam verdikten sonra yıkanmaya başlamış. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen şarkı,
türkü sesleri ortalığı inletiyormuş. Habib Baba'nın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılmış.
Gencin sırtı pek bir kirli gibi görünmüş gözüne. Habib Baba, o kişinin ‘tebdil-i kıyafet padişah
olduğundan’ habersiz sormuş; ‘Evladım sırtın pek bir kirlenmiş. Müsaade edersen bir
keseleyivereyim.’ Padişah aldığı bu teklif karşısında çok şaşırmış ama hoşuna gitmiş. Çünkü
ömründe ilk kez biri ona padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olduğu için ve karşılık
beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmekteymiş. Memnuniyetle Habib Baba'nın yanına
yanaşan padişah; ‘Buyur baba, ellerin dert görmesin!’ demiş. Bu sırada içerideki sesler hamamı
çınlatmaya devam ediyormuş. Habib Baba, 4. Murat'ın sırtını bir güzel keselemiş. Padişahın
gönlü bir kuru teşekkürle yetinmeye razı olmamış. ‘Ne de olsa insandır. O da her insan gibi
kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.’ diye düşünüp; ‘Baba, gel ben de senin sırtını keseleyeyim
de ödeşelim.’ demiş. Habib Baba teklifin kimden geldiğinden habersiz, ‘Olur evladım’ demiş. 4.
Murat bir yandan kese yaparken, bir yandan da Habib Baba'nın ağzını yoklamak istemiş. ‘Baba,
duyuyor musun, şu içerdeki eğlencenin seslerini, şu hayatta vezir olmak varmış. Bak adamlar
içerde hamamı inletiyorlar. Sen ve ben ise burada adeta iki hırsız gibiyiz.’Demiş. Habib Baba
aslında 4. Murat olan o gence şunu demiş;
‘Evladım Sultan Murat dediğin kimdir ki? Sen asıl insanlara kendini sevdirmeye bak! İnsanlar
seni sevince Padişah dahi gelir sırtını keseler!’ Kıssadan hisse kapılacak kısa öykümüzde burada
bitmiş!.
Yorum yapın