Meslek yaşamımda 1988 yılı Ekim’inden bu yana yaklaşık 38 yıldır Balıkesir’de ‘gazetecilik’ yapan biri olarak, bugün dilerseniz, ilk beş ayını geride bırakmaya hazırlandığımız 2025’den beklenti, istek ve umutları, yaşanan gelişmeleri ve olayları elbette Balıkesir ekseninde öngörü, yorum ve değerlendirmeler yaparak bugünkü yazıma başlamak istiyorum;

“Balıkesirliler, yarısına yakını geride kalan bu yıldan ne bekliyor, neler istiyor ve hayata dair umutları, beklentileri nedir, neler olmalıdır? Sorularına yanıt arayarak konuyu irdelemeye başladığımızda, öncelikle; “Türkiye’yi doğuran il Balıkesir” şeklinde bir ifadeyle yıllar yılı ‘slogan’ haline getirmeye çalıştığımız, ‘bu ve benzeri sözlerin gerçekten, içini doldurabiliyor muyuz ne denli ve ne ölçüde, o iddialı söylemlerin, Balıkesir ve Balıkesirliler olarak arkasında veya yanında durabiliyoruz?’ diye kendimize sormak, sorgulamak gerektiğine inanıyorum. Öncelikle tartışılması ve sorgulanması gereken işin bu tarafı, bence en önemli tarafıdır!..

Çünkü ‘Balıkesir’in ve Balıkesirlilerin bir türlü kurtulamadığı nemelazımcılık ve eyyamcılık hastalığı veya kimilerine göre de içgüdüsel bencillik veya bir başka deyişle narsis tutkusu, o tartışmanın ve sorgulamanın dürüstçe ve açıkça yapılmasını engellemektedir!’ şeklindeki ‘açık ve net’ tespiti cesaretle ve gayet açık yüreklilikle ortaya koymak gerekiyor. Balıkesir’de; yıllar yılı tartışılan, yakınılan, sıkça dile getirildikçe, daha da kronikleştiği söylenen o söz konusu eksikliğin en önemli nedeni bana göre ‘bir türlü bütüncül yani kolektif olamamak ve düşünememektir!’ Diye düşünüyorum.  

‘Neden’ diye soracak olursanız; Siz Balıkesir’de hiç, herhangi bir kurum veya kuruluşun veya fabrikanın ya da herhangi bir işletmenin yahut şirketin, adı kolektif olsa dahi, uzun vadede sistematik olarak bütüncül yani kolektif çalışma gösterdiğini, başarılı olduğunu gördünüz veya duydunuz mu, hiç sanmıyorum! Bu memlekette anonim olmayı ve davranmayı dahi beceremeyenler, hatta içlerine sindiremeyenler, nasıl, kolektif olabilsinler ve iş yapabilsinler başarabilsinler ki!

Hemen herkesin ayrı telden çaldığı, bir takım kurum ve kuruluşlar, şirketler ile meslek birlikleri veya odalar da dahası kooperatifler de sıra iş yani icraat eylemeye yani risk almaya geldiğinde, çoğunlukla kimse, elini taşın altına bir türlü koymak istemez, o yüzden, daima bir kişinin veya bir grubun sözü geçer, yani kaba tabiriyle borusu öter, icranın başı da sonu da o bir kişidir! Veyahut da o bir kişiye bağlı grubun elindedir. Durum böyle olunca da İş ya da hizmet üretmek, büyümek ve dolayısıyla gelişmek, o bir kişinin veya o bir kişiye bağlı grubun elinde, ‘vizyonunun genişliği veya darlığıyla orantılı olarak’ kalmaktadır. Durum böyle olunca da, son derece önemli ve yaşamsal yani hayati konularda, karar vermek, ileriye yürümek, onların inisiyatifinde ve insafında mümkün olabilmektedir, bilmem anlatabildim mi?

Anlatmak istediğimin daha da iyi anlaşılması ve algılanması için konuyu biraz daha açmak, örnekleyerek detaya girmek gerekirse ki öyle sanıyorum gerekiyor, örneğin;

Bir ilin Valisi, veya  Büyükşehir Belediye Başkanı ya da ilçelerin belediye başkanları, o ilin gelişmesi kalkınması, büyümesi, ilerlemesi için, farklı bir konsept veya projelerle bütüncül biçimde yani koordineli olarak  ‘hedefler programı’ ortaya koyuyorsa, buna rağmen Ankara’dan merkezi yönetimden bir başkaları ise, o ilin gelişme ve kalkınması için daha farklı şeyler düşünüyorsa ve uygulamaya çalışıyorsa, dahası, o ilin yerel yönetimleri, yani belediyeleri, farklı düşünce ve anlayışlar içindeler ise, Sanayi ve Ticaret Odaları gibi kuruluşları, sivil toplum örgütleri de, çok daha farklı stratejiler içinde hareket etmeye, eğilim gösterebiliyorlar ise, yani bir noktada buluşamıyorlarsa, her kafadan, o ilin gelişmesi, kalkınması, büyümesi, ilerlemesi için farklı sesler çıkıyorsa, o ilin ‘TOPYEKÜN’ gelişmesi, kalkınması, büyümesi ve ilerlemesi, asla ve asla mümkün olmaz, olamaz!.

 Biraz önce vurgulayarak belirttiğim gibi; “Balıkesir ve Balıkesirliler olarak, kimilerinin hala farkında olmadığı veya olamadığı ya da farkında olmak istemediği, ‘o nemelazımcılık ve eyyamcılık hastalığından’ bir türlü kurtulamadığımız için, iş buraya bu noktaya kadar gelmiş, dayanmış, yani ‘kronikleşmiştir!’

O zaman yapılacak şey şudur, hem de ivedilikle yapılacak olan ‘zihniyet devrimi elzemdir yani kaçınılmazdır, hem de bütüncül olarak köklü ve kalıcı olarak zihniyet devrimini hemen gerçekleştirmek gerekmektedir!”

Eğer sözünü ettiğim, tek çare olarak önerdiğim o devrim gerçekleşirse, yani 'bütüncül davranılabilir, kolektif olunabilirse, her kafadan ayrı sesler çıkmasının önüne geçilebilirse tek amaç etrafında birleşme ve güçlerin birleştirilmesi sağlanabilirse' kast ettiğim o kolektif çalışma, iş yapabilme, dolayısıyla bütüncül biçimde üretim gücü gerçekleştirilebilirse, öyle inanıyorum ki 'Balıkesir’in ve Balıkesirlilerin önünde kimse duramaz, onları başka güçler asla engelleyemez!..'