YÜZÜNCÜ YILA ERİŞMENİN ONURU

‘Binlerce yıldır hep birlikte yaşadığımız bu coğrafyada, bu anavatanda, biz Türklerin son yurdunda 100 yıl sonra da yapabileceğimiz en güzel şeyin her zamankinden daha fazla Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve birbirimize sıkıca sarılmak olduğunu asla unutmayalım, unutturmayalım’ diye düşünüyor hatta inanıyorum, inanmak istiyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışmasız, 20. yüzyılın en büyük lideridir. O ilk önce Kurtuluş Savaşını mucizevi biçimde kazanarak yok olmakta olan bir imparatorluktan, bağımsız yepyeni bir devlet yani cumhuriyetimizi yaratmış ve yarattığı bu devleti/cumhuriyeti ve ulusumuzu dünya üzerinde saygın bir yere taşımıştır. Şevket Süreyya Aydemir’ ‘TEK ADAM’ adını taşıyan ve ve 1922 ile 1938 arası dönemi içeren kitabında anlattığına göre; Atatürk’ün bu büyük başarısının arkasında coğrafya, ulus/millet, teşkilatçılık ve devlet kurma geleneği olmak üzere üç ana unsur vardır, bunlar; ‘Coğrafya, millet ve bu milletin tarihinden gelen devlet kurma geleneğini kullanacak teşkilatçı bir kadro, Milli Mücadele dediğimiz son hesaplaşmayı düzenledi, yürüttü ve  sonuçlandırdı. Bu hesaplaşmada coğrafya bir zemin oluşturdu. Millet ve tarih bu hareketi besledi. Önder kadro ise onu teşkilatlandırdı. Ondan sonra iş, bir nefes ve kan yarışından ibaretti. Önderin ve teşkilatçı kadronun göstereceği öngörü ile direniş gücüne ve olayları değerlendirme kudretlerine kalıyordu. Bu hesaplaşma, son Türk toprakları üzerinde, son Türklerin zaferi ile bitti. İşte bu zaferde Atatürk en çok payı olan Türktür. Ve onun içindir ki o, bizden olan, bizim içimizden çıkan ama bize önder ve millete baş olan en büyük Türk, yani Atatürk’tür.’

Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde, bugünlere nasıl gelindiğini daha iyi anlamaya, daha iyi anlatmaya çok ama çok ihtiyacımız vardır. Cumhuriyet öncesinin şartlarını ve elde edilen zaferin büyüklüğünü yaşamalı, hissetmeli ve bıkmadan genç nesillere anlatmalıyız.

Üzerinde yaşamakta olduğumuz coğrafya bizim son yurdumuzdur. Tarih bize göstermektedir ki dünyanın en güzel coğrafyasından biri olan bu verimli ve bereketli topraklar üzerinde yaşamımızı, varlığımızı devam ettirebilmek için her alanda güçlü olmalıyız, güçlü kalmalıyız. Bu nedenle her şeyden önce farklılıklarımızı bir zenginlik kabul ederek ve farklılıklarımıza saygı göstererek ortak amaçlar üzerinden birlik ve bütünlüğümüzü güçlendirmeliyiz. Kavga, kargaşa, ötekileştirmeye yönelik dışlayıcı ve ayırt edici davranışlarla asla bir yere gelinemeyeceğini hepimizin görmesi anlaması gerekir. Bu millet, her zaman refah seviyesinin artırılmasını, ülkede huzur ve güven ortamının sağlanmasını ister. Bunlar bizim ortak, milli/ulusal amaçlarımızdır. Söylenen sözler ve açıklanan düşünceler ile gösterilen hareketler bu milletin/ulusun temel ihtiyaç ve sorunlarına çözümler sunarak ulusa umut aşılamalıdır. Refah düzeyinin artırılması, ülkede huzur ve güvenin sağlanmasının ön koşulu ise elbette adalettir. Ancak adalet deyince sadece ‘YARGIDA ADALET’ anlaşılmamalıdır. Yargı adaleti kadar Cumhuriyetin bugüne kadar istenilen seviyeye getiremediği ‘GELİR DAĞILIMINDA, EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNDE, SAĞLIK HİZMETLERİNE EN HIZLI BİÇİMDE ERİŞİMDE’  ve de adaletin sağlanması da son derece önemlidir. 100 yıl önce bu Cumhuriyeti kuranlar, Cumhuriyetin kurucu değerleri ile her şeyden önce milletin refah düzeyinin artırılmasını, ülkede huzur ve güven ortamının sağlanmasını hedeflediler ve bu uğurda durmadan çalıştılar. Hep birlikte yaşadığımız bu coğrafyada, bu anavatanda, son yurdumuzda 100 yıl sonra da yapabileceğimiz en güzel şeyin Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve birbirimize sıkıca sarılmak olduğunu asla unutmayalım, unutturmayalım, hiç kimsenin de unutturmasına her ne şart altında oluşa olsun kesinlikle fırsat vermeyelim..