Mevcut iktidar, geçen yıl genel seçimler öncesi konut satışlarını artırmak için üç ayrı paket açıklayınca, bir kez daha inşaata yapılan yatırımların ekonomiye katkısı, yarattığı katma değer ve ‘dışsallık’ diye adlandırılan ve tanımlanan etkenler birden aklıma geliverdi. İktidar ve inşaat sektörü temsilcileri, inşaat sektörünün, kabaca 200 başka sektörü beslediğini o yüzden bu sektörün öncü lokomotif kabul edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Fakat ülkemizde on yıllardır izlenen bu politika, umulanı vermedi, veremiyor. Her zaman her dönemde devlet tarafından desteklenen inşaat sektörü, ekonomi için gereken yatırımı, üretimi, istihdamı yaratamıyor. Çünkü bir ülkenin ekonomisi, inşaatla büyümez. Hele de sağlıklı şekilde hiç büyüyemez.

Dilerseniz hemen anımsayalım, inşaat sektörüne verdiği destekle her zaman övünen bu iktidar, yakın zamana dek özelleştirme konusundaki başarısıyla da övünüyordu. Çünkü Türkiye; 1986 - 2021 yılları arasında toplam 72.3 milyar dolarlık özelleştirme yapmış, bunun 62 milyar dolarını AKP, kalan 8 milyar dolarını ise önceki hükümetler hayata geçirmişti. Fakat özelleştirmeler, savunucularının hiçbir beklentisini karşılamadı. Tam tersi sonuç verdi. Ne verim arttı ne hizmet kalitesi yükseldi. Ne sermaye tabana yayıldı ne üretim patlaması yaşandı. İzlenen ekonomi politikası, dövizdeki yükselişi de engelleyemedi. ABD Doları 15 TL’yi, Avro 16 TL’yi geçti. TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranında da artış var. Mevcut politikaların sorunları çözmediği, daha da büyüttüğü ortadadır. Enflasyon ve bütçe hedefleri tutmuyor. Bütçedeki delik genişliyor. Dış ticaret açığı büyüyor. Yüksek döviz, yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek dış borç, yüksek işsizlik sarmalından kurtulamıyor ülkemiz. Gelirler; verimli, akılcı, üretken, planlı şekilde kullanılmıyor. Atıl yatırımlar, havaalanları başta olmak üzere, büyük kamu zararı oluşturuyor, mali yükü epeyce artırıyor. Çiftçi, borçlu, esnaf borçlu, hane halkı borçlu durumdadır. En zenginlerin serveti katlanırken yoksulluk gittikçe artıyor. Varlıklılar ile yoksullar arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor. Satılık ev fiyatları uçuyor. Ev kiraları el yakıyor. Tasarruflar, birikimler eridikçe eriyor. Türkiye; geçmişte büyüdüğü dönemlerde bile yeterince istihdam yaratamadığından, istihdamsız büyüme hastalığına yakalandığından, bu sorunun çözümü asla kolay değildir. Üretim, yatırım ve kalkınma seferberliği elzemdir yani kaçınılmazdır, şarttır.

Yakın geçmişte gerek Coronavirüs salgını gerekse Ukrayna’daki savaş nedeniyle tedarik zincirlerinde, özellikle de gıdada yaşanan sorunlar nedeniyle, tarım ve hayvancılığı bilinçli, örgütlü, programlı şekilde desteklemek öncelikle olarak şarttır. Ama bu ivedi öncelikli ve de kaçınılmaz zorunluluk unutuldu gitti. Aynı zamanda istihdamın yani işgücünün çok büyük bölümünü sağlayan küçük ve orta boy işletmeleri yani Kobileri, gerçek üreticileri korumak, gözetmekte şarttır. Borcu borçla ödeyen, borcun değil anaparasını, faizini bile ödemekte zorlanan modeli bir kenara koymak, hatta terk etmek, tüketime değil üretime, ithalata değil ihracata odaklanmakta temel koşuldur, şarttır. Kısacası, planlama, kamuculuk, devletçi, halkçı ekonomi politikaları hayata geçirmek, uygulamak şarttır…