YİYİN EFENDİLER YİYİN

Tevfik Fikret han-ı yağma şiirinde; “Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;

Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” Şiirin yazılışının üzerinden 110 yıl geçmesine rağmen günümüzde halen geçerliliğini koruyor. 

 

Toplumumuzda bulunduğu konumu, mertebeyi ustalıkla kullanmak ve nemalanmakta elimize kimse su dökemez. Ayrıca bunlar, sözüm ona Ata Sözleri ile perçinlenmiş durumda. Örneğin: “Devletin malı deniz yemeyen keriz” sözü tam bize göre. Acaba kaç memlekette böyle bir atasözü olabilir diye de düşünmüyor değilim.

 

Bu memlekette vekil olsam, bakan olsam, bürokrat olsam, milyon dolarlarla ihale alan müteahhit olsam,  “bal tutan parmağını yalar” ata sözüyle taçlandırmamak olur mu hiç?

 

“2023 yılında Türkiye dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girecek.” Ben demiyorum ülkemizin en yetkilisi sayın Cumhurbaşkanımız diyor. Elbette ki nasıl olacağını bende merak ediyorum. Merkez bankasının kasası tamtakır. Elde satılacak ne kurum kaldı ne de fabrika. Orhan Veli’nin mısraları tam bize göre; “cep delik, cepken delik, kol delik, mintan delik, yen delik, kaftan delik, kevgir misin be kardeşlik!”

 

Döviz bazında para garantili yaptırılan köprüler, otoyollar, tüneller, şehir hastanelerinin hazineye maliyeti ülke ye binlerce fabrika kurmaya eşit değerde. İhaleyi alanların zengin olduğu ve alt işverenlerini de zengin ettiği sistemde kurulmuş bir çark döngüsü oluşturuyor.

 

Bu çark döngüsüne baktığımda hep şu hikâye aklıma gelir: 

Kralın biri sarayında otururken, pencereden sesler gelmiş. ''Güzel elmalarım vaaaaaar!'' 

Bakmış, yaşlı birisi, elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış...

- Al sana 5 altın, koş bana elma al.

Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış;

- Al sana 4 altın, koş elma al.

Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış;

- Al sana 3 altın, koş elma al.

Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış;

- Al sana 2 altın, koş elma al.

Komutan nöbetçiyi çağırmış;

- Al sana 1 altın, koş elma al.

Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve "Hey sen, ne bağırıyorsun?

 Burası han mı, yoksa saray mı?

 Defol buradan, elmalara da el koyuyorum."

Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş ve iyi dalavere çevirdim; 

İşte, 1 altına yarım araba elma.

Komutan saray görevlisine dönmüş;

İşte, 2 altına bir çuval elma.

Saray görevlisi vezire dönmüş;

İşte, 3 altına bir torba elma.

Vezir, baş vezire dönmüş;

İşte, 4 altına yarım torba elma.

Baş vezir kralın huzuruna çıkmış;

İşte, 5 altına beş elma aldım kralım. Aynen emrettiğiniz gibi. 

Kral oturmuş ve şöyle bir düşünmüş ''Beş elma - Beş altın. Bir elma-bir altın ve halk elmalara hücum ediyor... Demek ki vatandaşın durumu çok iyi vergileri hemen artırmak lazım!”

Günümüzün hikayesine ne kadar da uyuyor değil mi? 

Sağlıcakla…

Gazete Damgadan alıntıdır.