AHLAK FAZİLET İLE EŞANLAMLIDIR

Aslında birbirinin tamamlayıcısı olan ahlak ve erdem kavramları anlamca da birbirleriyle örtüşür. Birine erdemli deniyorsa ahlaklı, ahlaklı deniyorsa erdemlidir. Ne acıdır ki, toplumda öylesine her çağda çok az rastlanmıştır. Ahlakını kendi öz değerlerinin yanında yaşam deneyimleriyle, gördükleriyle, okuduklarıyla bütünleştiremeyenler, özünde insan olamadıkları gibi, yaşamları boyunca kendilerini insansı kalmaktan kurtaramayacak gibi görünmektedir. İnsan, yanılgılarla sarmalanmış bir yaratıktır, kimin erdemli, kimin erdem yoksunu olduğu başlangıçta anlaşılamamaktadır. O erdemsiz dolayısıyla ahlaksızlarda üst düzeyde çeşitli görevlere geldiklerinde iplikleri pazara çıkmaktadır.  Ahlak kavramı sözlüklerde “insanın doğuştan getirip sonradan kazandığı davranışların tümü, huy olarak bilinen iyi-güzel nitelikler, toplum içinde bireylerin uyması gereken davranış biçimi” diye tanımlanıyor. Hemen akla geliveren bu kavramları yeterli bulmayıp, ahlaka yönelik başka sözcükler de akla gelebilir. Ama kavram çoğaltmakla ahlakın ne olduğu kavranamaz. Ahlakın özü ancak yaşanarak kavranmakta, anlaşılmaktadır. Aslında ahlakın ölçüsü yerinde verilen doğru kararları insanlık adına uygulamaktır. Örneğin uluslararası bir üst mahkemenin kuruluşunda bir devletin imzası varsa, o devlet, bunu evrensel ahlakın gereği sayar, mahkemesinde alınan kararları, kendi mahkemelerinin verdiğini varsayarak hemen uygulamaya geçirir. Yargı erkini üstlenme onuruna erişmiş yargıçlar, bu bağlamda, devlet adamlarıyla içli dışlı olmamalı, onlarla konuşurken ağızlarından çıkan sözcükleri aklının dolayısıyla adaletin şaşmaz tartısından mutlaka geçirmelidir. Görevleri adaleti eşit yerine getiren savcılarla yargıçlar, yasaların ilgili maddeleri doğrultusunda gerçekleştirecekleri kararları, hukukun temel ilkesi sayarak kendi adlarına değil, kamu yararına verdiklerini bir an olsun akıllarından çıkarmamalıdır. Ahlak, yüzlerce yıllık soylu ağaçlar gibi, köküyle, göğe tırmanan yapraklarıyla direnerek diriliklerini sürdürürler. Ne acıdır ki köklerin uçları ne denli ulaşmaya çalışsa da, değer bilmezlerde vicdan yoksunlarında, hak yiyenlerde, sömürgenlerde, çıkarcılarda, kitleler açlıktan yerlerde sürünürken, kendini patlarcasına besleyen duyarsızlarda sığınacak hiçbir yer bulamamıştır. Ahlakın içeriği değerlerle doludur. Çocuk, genç, yaşlı ayırmadan etkisini duyurur. Belki anımsayacaksınız, İzmir depreminde 65 saat çabalayarak enkazın altından çıkarılan üç yaşındaki Elif, önce kurtarıcısı AFAD görevlisinin parmağını tutmuştur. Bu, küçücük kızın özünde taşıdığı ahlak yüceliğinin cana gelmesidir. Kanaatim odur ki, ülkemizde 3-4 ay sonra seçim havasına girilecek, daha şimdiden girmiş gibi görünmektedir. Politikacılar, karşıtlarına ağza alınamayacak, neredeyse küfür sayılacak sözlerle saldırmaya başladı bile!. 

Oysa bir halk bilgesi, yüzyıllar önce bir ahlak öğüdü olarak beyinlere kazımıştır şu erdemli sözü: “Kötü söz, sahibine aittir!” Son günlerde bakanla partili arasında geçen çatışmada kullanılan sözler, iki tarafın da basit düzeyini açığa vuruyor. Hangi alanda olursa olsun, kullandıkları kaba sözlerle zafer kazanmıyorlar, tersine, kendilerini küçültüyorlar. Türkiye’yi daha iyi bir konuma getirmekse amaçları, önce ağızlarını temizleyip öfkelerini dizginlesinler... 

Çatışmak istiyorlarsa da Namık Kemal’in “Gerçeğin güneşi düşüncelerin çatışmasıyla doğacaktır!” sözü onlara rehber olsun. Bu ülkede toplumun huzur ve barışı sağlanmadıkça da ‘O GÜNEŞ’ doğamayacak gibi görünmektedir. Benden söylemesi..