Hangi kaynağa bakarsanız bakın, hangi düşünür veya yazara sorarsanız sorun ‘aynısının tıpkısı’ yani benzer yanıtlar alacaksınız hiç kuşkusuz!..

İşte tam da bu yüzdendir ki; Hiçbir vasata laf anlatamazsınız, bir vasat kendinden olmayanı dinlemez, her söylediğini kendi kötülüğü için söylediğini düşünür. Bir vasat, ancak ve ancak başka bir vasattan etkilenir ki o vasatlar yıllardır ülkenin başında duruyorlar. Boş hayaller, gerçekleşmesi olanaksız fikirler, bor ve toryum madenleri, uydurma olağanüstü, fantastik hikayeler ile vasatları etkilemesini biliyorlar. Vasatı, olmayacak şeylere inandırmak kolaydır, çünkü başka bir vasatın dünya lideri olduğuna inanmak işine gelmektedir…

 Onlar yani vasatların tüm dünyanın kendilerinden ürktüğüne, korktuğuna inandıklarını düşünmek hoşlarına gider. Böylesi boş hayallerin, böylesi saçmalıkların peşinden sürüklenmeye onlar yani vasatlar çoktan gönüllüdürler. Vasatlar, yaşadıkları ülkelerin her kurumunda, her organında, her makamında var olmayı isterler. Yeni söylemler geliştirerek vasatlıklarını başka bir düzleme oturtmak isterler. Vasat olmayan birinin iş başında olması, ülkeyi yöneten kadroların içinde olması onların vasatlığına bir ayna olacağı için bunu görmek istemezler. Vasatlar hayali düşmanlara, onunla savaşmaya adeta bayılırlar, can atarlar. Başta ülkemiz toplumu ve diğer ülkelerin toplumlarının içinde debelendiği 'vasatlık' bataklığı, ya da hastalığı ile ilgili olarak epeyce çok şey yazıp anlatabilirim. Ama fark ettiyseniz bu konu genişledikçe söyleyeceklerimizi, anlatacaklarımızı azaltmak, kısmak zorunda kalıyoruz. Çünkü

‘VASAT; kendinden olmayana, kendini sevmeyene biat etmeyene asla tahammül edememektedir. O nedenle siz konuşmaya, anlatmaya, gerçekleri onların yani vasatların yüzüne vurmayı sürdürdükçe hedef tahtasında yerinizi almanız kaçınılmazdır. Tıpkı benim 36 yıldır bu meslekte yaşadıklarım gibi…

Yani şunu anlatmaya çalışıyorum; Yarın bir gün veya öbür gün beni veya benim gibi birini tenha bir yerde kıstırsalar, durduk yere saldırıp darp etseler, öldüresiye dövseler sonra da arkamdan 'ama bak o da ne yazmıştı, milletin kafasına şu zararlı(!) fikirleri sokmuştu, layığını buldu' diyebilir o vasatlar…

Hem de hiç utanmadan sıkılmadan arlanmadan!..

Yine de korkmadan yılmadan, vazgeçmeden haykırarak ifade ediyorum ki;

Bu ülke yani memleketimiz, benimde bir birey olarak yer aldığım bu toplum; istinasız bir biçimde tamamen bir ‘vasatlık hezeyanı içerisinde’ kirli kör bir çukura düşmüş gibi kıvranıyor, debeleniyor ve maalesef bu sözünü ettiğim vasatların sayısı ve dolayısıyla etkisi de bir o kadar hızla artmaya, büyümeye devam ettikçe de bu bataklıktan ‘çıkış yokmuş gibi’ görünmektedir. O zaman yapacak iki şey kalmış demektir. Ya sen de onlar gibi vasat biri olup her şeyi unutacaksın, yazmayacak, konuşmayacaksın, susup oturacak kaderine(!) razı olacaksın, ya da benim şimdi yaptığım gibi vasatlığı reddedip isyankar biçimde debelenmeye kıvranmaya dolayısıyla çile çekmeye devam edecek ve bu durumun sonuçlarına katlanacaksın!..