Özellikle son 16-17 yıldır gayet çirkin ve insafsız biçimde türlü siyasal hesaplarla aşama aşama keskinleştirilerek kutuplaştırılan toplum, kaçınılmaz olarak moralsiz ve dolayısıyla huzursuz hale getirilmiştir. Dikkat ederseniz 'gelmiştir' demiyorum, 'getirilmiştir' diyorum…

Bugün itibarıyla siz hiç etrafınızda çok mutlu, sürekli gülümseyen, hayata çok iyimser güzlüklerle bakabilen, gelecek kaygısı hiç taşımayan, sıkıntısız, tasasız, karşılaştıkları en basit zıtlıklara veya tersliklere dahi hoşgörüyle bakabilen insanlar acaba hiç görebiliyor musunuz?..

Ne yazıktır ki ben göremiyorum, sizlerin de görebildiğini hiç sanmıyorum!..

Başta da belirttiğim gibi yıllardır türlü siyasi hesaplar nedeniyle atılan gerginlik tohumları sayesinde büyük ölçüde kutuplaştırılmış, moralsiz, huzursuz ve de mutsuz hale getirilmiş insanlar topluluğu haline gelmiş bu toplumun 'çirkinleştirilerek ahlaksızlaştırılmış siyaset yüzünden' bu durumu geldiğini, getirildiğini düşünmekten kendimi alamıyorum..

Önce 16 Nisan 2017'de gerçekleştirilen referandumda, ardından 2018 yılında yapılan 24 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası süreçte dile getirmeye çalıştığım manzaranın doğal sonucunu daha doğrusu beklenen yansımalarını ne yazık ki çok acı biçimde gördük, yaşadık. Tam birazcık normalleşelim derken 2019 yılında 31 Mart yerel seçimleri geldi, çattı. Tekrar kasvetli kutuplaştırılmış keskinleşmiş öfkeli ortama dönüverdik birdenbire...

O zaman bu durumun getirdiği tablonun izahatını belki anımsayacaksınız şöyle yapmıştım; 1946'dan beri kör, topal, ağır aksak biçimde de olsa yoluna devam etmeye çalışan parlamenter demokrasimiz, son kırıntıları ile ayakta durmaya çalışılırken, 2017’deki Nisan referandumu sonuçlarıyla kanımca yolun sonuna gelmiş veya getirilmiş, hemen sonrasında geçen yıl gerçekleştirilen seçimlerin sonucu itibarıyla da sözünü ettiğim parlamenter demokratik sisteme belki de tabuta son çivinin çakılması gerçekleşmiştir. Tüm bunların rövanşı niteliğindeki 2019’daki 31 Mart yerel seçimleri ise sonuçları itibarıyla toplumun üzerindeki ölü toprağının savrulmasına aymazlık halinin uyanışa dönüşmesine sebep olmuştur!..

Yine belki anımsayacaksınız o zaman bir yazımda Balıkesir kamuoyuna şöyle bir soru yöneltmiştim; 'Peki, bundan sonra ne olur, neler olması beklenmelidir?' Bu ve bunun gibisinden sorulara yanıt oluşturabilecek karşılık bana göre şöyle olmalıydı; Salt bizde değil, bütün dünyada siyaset kurumunun veya siyasi iradenin elindeki en büyük koz halkın cebi üzerinde oynadığı veya oynayacağı oyundur. Siyaseten yandaş olanda muhalif olan da halkın cebi üzerinden yapılan ekonomik manevralarla ya kazanan ya da kaybeden duruma gelir, getirilir. Bunu yapmak içinde öncelikle para gereklidir. Sözünü ettiğim siyasi iradenin olağan bütçe kaynakları ile gördüğü hizmetler iki açıdan seçim dönemlerinde siyasetçiye ciddi avantaj sağlayamaz. O yüzden şöyle kurnazca bir yol izlenir; Kamu bütçeleri zaman içinde aşırı dalgalanmalar göstermeyip, istikrar içinde seyredebilir. Bu olmasıdır gerekendir, yani olağandır. Onun kamu iradesini elinde bulunduran iktidar sahipleri veya ülkemizde yeni yürürlüğe giren sisteme göre siyasi irade, bütçeden seçim dönemlerinde avantaj sağlamak amacıyla dönem içinde harcamalarda kaymalar sağlayacak manevralar yapmaya başlar. Örneğin; Döneme yayılmış olarak planlanan bayındırlık gibi kamu yatırım harcamalarının önemli bölümü seçim öncesine kaydırılarak seçmen üzerinde etki oluşturulmaya çalışılır. Benzer şekilde, herhangi bir zam ya da gelir artış harcamaları da yıl boyuna yayılmayıp, bekletilir ve seçim öncesinde uygulamaya koyulmamaya çalışılır. Bunlar bir nevi masum(!) siyasi avantajlarmış gibi kabul edilir. Tüm bunları dile getirirken, yani kendimce analiz yaparken ta o zamanlar şunu anlatmaya çalışıyordum, elbette anlayanlara; ‘24 Haziran 2018 ve 31 Mart 2019 ve de geçen yıl yapılan Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri öncesi süreçlerde siyasal iktidar son derece bilindik nedenlerle iktidarda kalma endişesini kuvvetlice taşımaktaydı. Halen de taşımaktadır. Anlayanlar, anlayabilenler için sözünü ettiğim bu türden endişeler, öylesine kor gibi diri gözükmekteydi ki, hem AK Parti'nin kaderi Türkiye’nin kaderiyle ile birmiş, berabermiş gibi tutulmaktaydı, hem de tüm muhaliflerin ezilmesi, yok edilmesi için tüm yollar mubah gibi görülmekteydi. Hem 2018 yılı 24 Haziran'ındaki hem de 2019’un 31 Mart'ındaki yerel seçimlerin hem de geçen yıl yapılan genel seçimlerin stratejileri ve seçim propaganda yöntemleri anlatmaya çalıştığım bu yol üzerine kuruldu.’ Sonuçta; sizlerin de bildiği gibi 2018’in 24 Haziran'ında istenilen ölçüde olmasa da kısmen de olsa başarı sağlanırken 2019’un 31 Mart'ında yerel seçimlerde ise iktidarın büyük bir fiyaskosu dolayısıyla hezimet yaşaması gibi bir durum ortaya çıkmıştı. 2023 genel ve bu yıl yani 2024 yerel seçimlerinde de bence aynı senaryo hayata geçti ve ‘DEJAVU’ gerçekleşmiş oldu hem de öncekinden daha ağır biçimde!..

Bu noktada toplumsal psikoloji, yani sosyoloji ve felsefeye elbette 36 yıla erişen meslek deneyim ve birikimlerime dayanan bilgi ve tecrübelerimle şu hususu bilhassa belirtmekte yarar görüyorum; Kafası karıştırılarak sürekli olarak yoğun biçimde kararsız dengede tutulan toplumların bir dönem sonra nasıl tepki vereceği kestirilemez bir hal alır. Toplum bir anda büyük bir hırsa kapılarak öfkelenebilir ve önüne de sandık gelmişken iktidarı veyahut muhalefeti değiştirme hamlesinde bulunabilir. Böylesi olası durumlardan daha önceki bazı yazılarımda bahsetmiştim. Önce 2018 yılı 24 Haziran genel seçimleri, sonrasında ise 2019 yılı 31 Mart yerel seçimlerinin daha sonrasında 2023 genel ve 2024 yerel seçimleri süreçlerinin sonuçları itibarıyla başlayan ‘TÜRKİYE’NİN YENİ DİZAYNI’ ile ilgili süreçler bence herkese göstermektedir ki; Toplumun getirildiği hassas noktalarda bizleri tercih yapmaya zorunlu kılan en önemli etken yani tetikleyici olan en önemli belirleyici güç, ekonomi olmuştur, olmaktadır. Bundan sonra da yine ekonomi olacaktır!..