TATİL BAYRAMI

Bayramların hayatımızdaki yeri ve maneviyatı hiçbir gün ile kıyaslanamayacak kadar değerli ve kutsaldır. Herkesin özünde kendinden bir şeyler bulacağı, kah sevinip kah geçmiş hatıralarıyla hüzünleneceği manevi değerlerimizdir. Toplum olarak hep birlikte Kendi ellerimizle oluşturduğumuz, sözde “modern” adını verdiğimiz hayat bizden bayram değerlerimizi her geçen gün biraz daha alıp götürüyor. Yaşamımızda baş döndürücü bir hızla koşuştururken ailemizi, yakınlarımızı ve komşularımızı ve hatta kendimizi çoktan unutmaya başladık.

 

Bu yüzden bayramlarda evimizi, ailemizi, büyüklerimizi, dost akrabalarımızı, mahallemizi her şeyi terk edip tatil beldelerine koşuyoruz. Aylar haftalar öncesinden tatil planlarını yapıyoruz. Kendimizden kaçışımızın farkında değiliz. Eski bayramların bütünleştirici, kaynaştırıcı ve birbirimize olan sevgiyi arttırıcı dinamizmini çoktan kaybettik.

 

Dijital çağın getirdikleriyle bayramlaştık. El öpmeyi ve kucaklaşmayı bırakıp telefonla hal hatır sormaya başladık. Kısacık telefon görüşmelerini kucaklaşmanın içten sohbetlerin yerine koyduk. Bugün geldiğimiz noktada ise belli ki kıymetini bilmediğimiz bayram ve bayramlaşma nimeti de elimizden alınıyor. Bayram değerlerimiz yavaş yavaş yok olmaya başlıyor.

 

Ne şanslı bir nesilmişiz biz!

 

Çocukluğumuz bayramlarında en az bir hafta önceden evlerimizin altı üstüne getirilirdi. Bayram temizliği adı altında ev baştan aşağı kıyı köşe iyice temizlenirdi. Camlar yaz kış fark etmeksizin ardına kadar açılır, bütün ev havalandırılır, tül perdeler yıkanır, halılar silkelenirdi. Bayram demek, yeni bir elbise, yeni bir çift çorap ve bayram sabahına kadar sarılarak yatacağımız yepyeni bir ayakkabı demekti. O zaman tabii böyle çok katlı mağazalar AVM’ler yoktu. Alışverişimiz semt pazarlarından yapardık. Kıyafetleri tezgah arkalarında denerdik.  

 

Bayram sabahında ilk iş olarak en yaşlı aile büyümüzün elini öperdik. Büyüğümüz genellikle aynı evlerde yaşadığımız Dedemiz ve Babaannemiz olurdu. Dedemiz, özel günlerde giydiği bir cebinde, köstekli saatini eksik etmediği yelekkinin cebinden çıkardığı bayram harçlığımızı verirdi. Babaannem de entarisinin cebinde taşıdığı kenarlarını kendi işlediği beyaz ipek mendillerin arasında harçlığımızı verirdi.

 

Sonra her evde olduğu gibi diğer aile büyüklerimizi ve komşularımızı ziyarete gider, onların da bize gelmelerini bekledik. Kapı zili her çaldığında uçarak açardık. Bayram boyunca şeker, lokum yemekten içimiz dışımıza çıkardı. Arkadaşlarımızla düşe kalka oynar, yepyeni giysimizi sabahtan akşama kadar leş gibi yapardık.

 

Maalesef bizim çocuklarımız için aynı şey geçerli değil. Her geçen gün biraz daha manevi değerlerimizden uzaklaşıyoruz.  “Modern” dünyanın bizden götürdüklerine sadece seyirci kalıyoruz. Murathan Munganın mısralarındaki gibi; “Yenik düşüyor herşey zamana, biz büyüdük ve kirlendi dünya”

Mutlu Bayramlar.

Sağlıcakla…

Gazete Damgadan alıntıdır.