BAYRAMLARA DAİR BİRKAÇ KELAM

Yüce dinimiz islam'ın iki bayramı vardır. Birisi Ramazan Bayramı diğeri ise Kurban Bayramı’dır. Ramazan bayramını henüz geride bıraktığımız bugünlerde tam iki ay sonra kutlayacağımız Kurban bayramına dair birkaç yıl önce derlediğim bilgiler ışığında kaleme aldığım bir yazımı eğer daha çok erken demezseniz sizlereler paylaşmak istiyorum.. 

İslam tarihine bakıldığında Kurban kesme geleneği Hazreti İbrahim’den beri süregeliyor. Allah’ın birliğine ve tekliğine ilk inanan isim olan Hazreti İbrahim, o günün geleneklerine uygun olarak oğlu İsmail’i kurban etmek istiyor. Ama bıçak çocuğu bir türlü kesmiyor. O sırada gökten bir koç iniyor, İbrahim de onu kesiyor yani kurban ediyor. Bu olay İslam inanışına göre, günümüzdeki ‘Kurban’ın başlangıcı oluyor. Tarihte, çeşitli zamanlarda ve dönemlerde, çeşitli ülkelerde, çeşitli uygarlıklarda insanlar çeşitli nedenler ve gerekçelerle sadece İslam inancı için değil, değişik inanışlara dayandırılarak hep kurban edilmişlerdir. Mısır'da,  Amerika'da, örneğin; ‘Aztek’ uygarlığının hüküm sürdüğü yerleşimlerde adak yerleri vardı. İnsanlar ‘kurban’ diye boğazlanırdı yani katledilirdi. Hazreti İbrahim o zamana kadar süren insanları çeşitli inançların gereği şu veya bu gerekçe ve nedenlerle‘kurban etme’ gibi vahşi bir geleneğe son vermek istiyordu ve sonunda bilindiği gibi bunu gerçekleştirmiş oldu..
‘Kimler kurban kesebilir veya kesmelidir?’ sorusunun doğru yanıtını bulmak amacıyla önceki Kurban bayramı öncesinde küçük bir araştırma yaptım ve konunun ehli olan bazı kişilerle görüştüm. Edindiğim bilgilere göre; ‘Kurban kesmek herkese vacip değildir. Bir aylık yiyeceği olan veya o kadar yiyeceği alacak nakit parası bulunan, hiçbir borcu olmayan, 200 dirhem yani 650 gram altın veya gümüş ziynet eşyası bulunan, ev sahibi olan, geliri bugünün koşullarına göre en az 3 bin 500 lira civarı olan her Müslümana kurban kesmek vaciptir. Saydığım koşulları taşımayanlara ise kurban kesmek caiz değildir.’ 

Bundan uzun yıllar önce bir Kurban bayramı arifesinde Türk edebiyat tarihçisi, Türk İslam tasavvufu tarihi ve edebiyatı hocası Abdülbaki Gölpınarlı Kurban bayram için bakın ne yazmış; “Her törenin sosyal amacı, aynı inançtakilerin dertlerinin dile getirilmesi, gidecekleri yolun belirlenmesi, tüm insanların kutluluğa yönelmesidir. Ama hacca gidip, o kutsal merkeze yüz sürmeye erenler, dünyanın dört bucağındaki Müslümanların  ne halde olduklarını, kendi yurtlarında ve komşularında açların, yoksulların bulunup bulunmadığını düşünüyorlar mı acaba? Müslümanlar, Peygamberlerinin çağında yaşayanlar, ona gönüllerini verenler gibi, kardeşlerini her yönde üstün tutsalardı, içlerinden dini siyasete alet edenler çıkmasaydı, hiç birbirlerine düşman mı olurlardı? Olsa bile bunlar aralarında savaşırlar mıydı? Birbirimizi bayram vesilesiyle kutlarken, gerçek İslam’a, kardeşliğe yönelelim ve gerçek bayramın ne olduğunu düşünerek kafa yoralım, olur mu?” 

Üstat Abdülbaki Gölpınarlı’nın yıllar önce bayram nedeniyle kaleme aldığı yazısında yer verdiği görüş ve düşünceler bugün de geçerliliğini korumuyor mu?. 

Elbette ki koruyor.. 

O nedenle ‘günümüzde bayramlar yeni ve ek nitelikler de kazanmasına rağmen aymazlığı yaygınlaşmış, gaflet ve delalet içindeki toplumlar bunun ne denli farkındadır, bilincine varabilmiştir, acaba!’ demekten kendimi bir türlü alamıyorum. Yine de o birilerini bu halleriyle de olsa mensubu olduğum toplumun ötekileşmemiş bir ferdi, inancı gayet sağlam olan bir Müslüman olarak, hiçbir ayrım yapmaksızın herkesin geçmiş bayramını kutluyor, bundan sonra gelecek tüm bayramlarının sağlık, huzur ve mutluluk içinde geçirmelerini temenni ediyorum. 

Hepinize bir kez daha bayramlar kadar iyi ve mutlu günler, esenlikler diliyorum..