SANRILAR, ALGILAR VE YALIN GERÇEKLERE DAİR
Sanrı yani halüsinasyon, kişinin inandığı gerçek olmayan yanılmalar, yanılsamalar, dayanaksız algılar olarak tanımlanır. Ülkede enflasyon yüksek düzeyde sürerken, bütçe, cari işlem açıkları, tahsili gecikmiş krediler artarken, yoksulluk epeyce yaygınlaşırken ekonomide işlerin iyi gittiğini, kontrol altında olduğunu, tek sorun olan enflasyonun da geçici olduğunu söylemek, gerçekten inanarak yanılgıya düşülüyorsa, bana göre apaçık ekonomik sanrıdır. Bunun başka izahı yoktur. Ekonomide hemen herkesin bu konuda görüş ve önerileri vardır, olacaktır. Sokaktaki insanın yani sade sıradan vatandaşın değil ama akademik unvanlıların, kamuda bu alanda görev alanların en azından iktisada giriş kadar bilgi sahibi olmaları gerekir, hatta şarttır da..
Ekonomi yani iktisat, kıt kaynakları kamu yararına akılcı, verimli kullanma bilimidir. İktisat bir anlamda seçmenin de mantığıdır. Finansal kaynaklar, gösterişli yatırımları, yandaş destekleme, amacı açık olmayan ihaleleri fonlamada kullanılabileceği gibi, üretken yatırımların, toplumsal kalkınmayı gerçekleştirecek eğitim ve sağlık harcamalarının finansmanında da kullanılabilir. Düzeltici, iyileştirici önlemler alınır, uygulamalara başlanırsa olumlu sonuçlar doğal olarak beklenir. Ancak günümüzde iktidar tarafından alınan kararların hemen hepsi yanlış, ileride sorun yaratacak, sorunları ağırlaştıracak türden olduğu görülmektedir. Yapılan tüm uyarılara, başarısızlıklara karşı hangi güdü ve nedenlerle bilinmez, hatalarda aşırı ısrarcılıkla ısrarlı olunmaktadır. Önlem diye aldığı kararlar ve uygulamalar günü dahi kurtaramıyor, dahası geleceğin yükleri de epeyce artıyor. Buna karşılık algı yönetimleriyle halk ikna edilmeye daha açık belirteyim kandırılmaya çalışılıyor. Aralık ayında başlatılan Kur korumalı mevduat hesaplarıyla TL’ye değer kazandırma, tasarrufu yöneltme, koruma amaçlı yeni finansal buluş olarak kamuoyuna sunulduğunda, Hazine’ye sonu belirsiz yük getireceği, varsıl yani varlıklı kesime havadan inme gelir sağlayacağı, kaynak aktarımına yol açacağı öngörülerek haklı nedenlerle eleştirilmişti. Kısa sürede öngörülen sakıncalar birbiri ardına gerçekleşti. Türk Lirası vadeli mevduattan Kur Korumalı Mevduata geçenlere kısa vadede de olsa yüksek sayılabilecek oranda gelir sağlandı. Bu tür kararlardan haksız gelir sağlamayı etik bulmayan kimi mevduat sahipleri, resmi enflasyonun yüzde 60’ı aştığı dönemde yüzde 17- 18’ler de faiz alarak bir anlamda aslına bakarsanız kayba uğradılar, böylece dünyanın en yüksek negatif faizini ödediler. Daha başlangıçta Kur Korumalı Mevduat Hesaplarının Hazine’ye getirdiği yük 11.7 milyar TL oldu. Tüm bu olumsuz göstergelerle olgular halen göz ardı edilerek bu büyük yanlışta ısrar ediliyor. Merkez Bankası başta kamu bankaları olmak üzere diğer tüm bankaların yükümlülüklerini zorunlu karşılığını artırdıktan sonra, ihracat dövizleri devrini önce yüzde 25, ardından da yüzde 40’ kadar yükseltti. Ekonomiden benim gibi biraz da olsa anlayanlar zorunlu, yasal karşılık artışı ile zorunlu döviz satışı farklı etkiler doğurduğunu bilirler. Bu türden olası gelişmelerin ayrıntılarıyla kafanızı daha fazla karıştırmak istemiyorum ama döviz varlığı azalan bankalarda yükümlülüklerin yerine getirilmesi, akreditif açılması, açılan akreditiflerin kapatılması, döviz kredisi verilmesi, konsorsiyum kredilerinin yenilenmesi sorunları birbiri ardına oluşabilir, oluşmaya başladı bile..
Tüm bunlar olurken de elbette doğal olarak bankaların bu tip düzenlemelere tepki vermesi beklenir. Ancak ülkede yönetim sorunu yalnız kamuda, siyasal partilerde değil, geneldir, genel olduğu kadar kuşatıcıdır yani bu sarmalın içine giren tüm kesimleri kaçınılmaz olarak bağlar. Merkez Bankası dolaşıma çıkan veya dolaşımda olan banknotları, açık piyasa işlemi yaparak sterilize eder mi? Yoksa bankaları Türk Lirası üzerinden kredi vermeye mi özendirir mi? Orasını şimdilik kaydıyla tam olarak bilemem ama meydana gelen yapay biçimdeki anlık, dönemsel parasal anlamdaki genişleme, bankaların kredilerinde hızlı artış, enflasyonu şiddetlendirici makroekonomik risklerdir aslında. Merkez Bankası şimdilerde geçmişte rezerv satışıyla yaptığını, bugünlerde zorunlu devirle deniyor izlenimi vermektedir gibi görünmektedir. Aksini söyleyen varsa çıksın söylesin!..
Çünkü cari işlemler fazlası programlanırken, sadece yılın ilk iki ayında 15 milyar Amerikan Doları’nın çok üzerinde açık verilmiştir. İthalatın ve ithal malların fiyatlarının arttığı, dış ticaret haddinin aleyhe döndüğü dönemde öngörülen bu yıl 40 milyar Dolar cari işlemler açığı dahi iyimser bir öngörü olarak kabul edilmelidir. Güncel bir örnek vermek gerekirse bütçe, gelir vergisi taksitinin ilk ödeme dönemi mart ayında dahi ortalama 69 milyar Türk Lirası açık vermiştir. Bütçe açığı Gayri Safi Ulusal Hasılaya oranının yüzde 3’ün çok üstünde gerçekleşeceği yüzde yüz olmasa da yüzde 99 kesin gibidir. Bundan sonraki süreçte enflasyon hızlanırken, cari işlemler ve bütçe açıkları büyürken, makroekonomik riskler artarken ekonominin iyiye gidişini görmek, çıkıp söylemek apaçık sanrıdır yani halüsilasyondur ve de ters anlamda toplum üzerinde algı yaratma operasyonu çabasıdır. İşin Türkçesi halk ağzıyla tarifi şudur aslında; Ekonomide bunca sorunlar yaşanırken ve o sorunlar kat be kat artarken pembe tablolar çizmek acı ve yalın gerçekleri göz ardı etmek ya sanrılar gören alından zoru olanların işidir, ya da halkı aptal yerine koyarak algı yaratmaya çabalayan ahmakların işidir!..
Yorum yapın