TARİHİN KÖR COĞRAFYASINA NANKÖR KALINCA..

Ülkeyi yöneten siyasal iktidar; tarihine kör, coğrafyasına nankör kalırsa ne olur? Üstelik o siyasal iktidar Osmanlı özlemi çekiyor ama Osmanlı’yı gerçekten bilmiyor ise..

Örneğin; Üçüncü Selim’e neden “Gavur padişah” dendiğini görmezden geliyor yahut bilmiyorsanız, onun neden hunharca boğdurulduğunu bilmezden geliyor, vahşice katledildiğini hiç umursamıyorsanız!.

Hadi birkaç örnek daha vereyim; İkinci Mahmut’un yeniçeri ocağını neden ortadan kaldırdığını hiç bilmiyor, anlamıyor, anlamak dahi istemiyorsanız, Abdülmecit’in Avrupa’yı gezip gördükten sonra Osmanlı’da hangi yenilikleri yapmak için yoğun çaba harcamaya başladığından kimlerin haberi var?..

Bu saydığım üç yenilikçi padişahın o zamanlar karşısına dikilen “istemezük” diye isyan çıkaranlar kimlerdi acaba?.

Hadi ben sizlere söyleyeyim. Askerliği, savaşçılığı bir tarafa bırakmış tüccarlığa esnaflığa dalmış yeniçeri ordusu Osmanlı’nın gerileme devrinde girdiği her savaşı kaybediyor, yeniliyordu. Çünkü onlar geçmişte olduğu gibi fethettiği yerlerde yağma ve talandan eskisi gibi payını almaya bekleyen, okuma yazması olmayan, ipten kazıktan kurtulmuş işsiz güçsüz takımıydı. Onları dolduruşa getirenler ve isyana teşvik edenler ise tıpkı bugünkü gibi dini kullanarak gücünü korumaya saadetini (!) sürdürmeye çalışan tekke ve zaviyelerde, medreselerde kök salmış gerici yobaz takımından oluşan kendi cahilliklerinin farkında olmadan cahil sürülerine çobanlık etmeye çalışanlardı. Onlar geçmişten günümüze hep ayni yaygarayı koparmakta, teknik, teknolojik, sosyal, siyasal, iktisadi yeni olan ne varsa, gelişim, değişim sağlayacak ne olursa hemen “Gavur icatlarını istemezük, haramdır, günahtır, din elden gidiyor” sloganları ve söylemleriyle Osmanlı tebaası halkın arasında ve devleti idare edenlere karşı önce karışıklık, sonra da isyan çıkmasına sebep olan nifak odaklarıydı!..

Özellikle gerileme ve çöküş dönemlerinde ne yazıktır ki, Osmanlı’nın gerçek tarihi böyledir. Aksini iddia edenler ya yalan söylemekte ya da hiç tarihi bilmemektedir!..

Bugünlerde yüceltilmeye çalışılan son Osmanlı Padişahı Vahdettin’e gelince; kaybedilmiş birinci dünya savaşının sonunda utanç verici Sevr Antlaşması’na gönüllü olarak imza konulmasını sağlamış, ülke toprakları yani o zaman ki Osmanlı coğrafyasındaki “Düvel-i Muazzama” denilen topraklar İngiltere’ye, Fransa’ya, İtalya’ya paylaştırmıştı ‘ulu hakan’ denilen Vahdettin.  O vakitler aynı zamanda Halife olan Vahdettin böyle davranarak İngilizlerin himayesinden medet umuyordu. Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak için bir görev icat edilmiş ve o Bandırma vapuru ile Samsun’a gönderilmişti. Görevi işgal kuvvetlerine karşı isyan başlatanları bir bakıma hizaya getirmek olan Mustafa Kemal Paşa ise kendisinden istenilen beklenenin tam tersine Samsun’a ayak basar basmaz bağımsızlık için Milli Mücadele’yi başlatan ilk kıvılcımları çakmaya başlamıştı. Buna karşılık Vahdettin ile onun emrindeki saray bürokrasisi ve İngiliz işgalciler Mustafa Kemal’i ordudan atmış, general rütbesi geri alınmış, adına idam fetvası çıkarılmıştı. Sonunda bağımsızlık mücadelesini bastıramayan Halife Sultan Vahdettin Efendi(!) İngilizlere sığınarak ülkeden kaçıp gitmişti. Bunun adı ‘İHANET’ değil de nedir? Vahdettin, Atatürk’ün NUTUK’ta belirttiği elbette ki ‘aynı zamanda gafil olan bir haindir!’ Bunun lamı cimi yoktur. Ülkesinin bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalışıp İngiliz himayesine sığındığı için ‘Vahdettin bir değil bin kere, yüz bin kere haindir!.’

Kuvvetli biçimde kanaatim odur ve o kanaate yürekten inanıyorum ki; Bugünün Vahdettin severleri’ tüm bu gerçekleri görmezden gelerek ülkenin çağdaş uygarlık yoluna set çekmeye engel olmaya çalışmaktadırlar. Onların amaçları da ne Osmanlılıktır ne de İslam dinini yüceltmektir. Onların amacı sadece ve sadece iktidarlarını ne pahasına olursa olsun sürdürmektir. Onların dillerinde yalan, ellerinde talan, midelerinde haram vardır. Anımsayacaksınız daha yazımın başlığında ve başında bugünün iktidar muktediri egemenlerinin ‘coğrafyasına nankör’ olduğunu söylemiştim. Örneğin; Güvencesiz ve çaresiz bırakılan yoksul halka ‘güya ev satma bahanesi’ ile para toplamaya çalışmak gerçekte ‘aldatma ve kandırma amaçlı’ hayal satmak değil de nedir Allah aşkına!..

Ben öyle inanıyorum ki, vatandaşı ev sahibi yapmak amacıyla toplanan paralar seçim öncesi ulufe dağıtılır gibi, yine yandaş olan yandaş kalan vatandaşa dağıtılacaktır!..

İşin gerçeği şudur aslında üretime dönük projeler geliştirmek ve gerçekleştirmek yerine, tarım arazisi vasfındaki tarlaları arsaya dönüştürerek yığınak halinde beton kentler yapmaya çalışan iktidar elbette doğal olarak  “hayal satıcılığını” hiç bırakmamaktadır. Bir kez daha belirtiyorum; Amaç, “Aman sokakta kalmayalım” korkusuna bilerek ve isteyerek itilmiş kitleleri “al işte sana ev sahibi olma fırsatı” hayaliyle avutan bugünün mevcut iktidarı aslında son kozlarını bana göre beyhude biçimde oynama gayreti içindedir ama nafiledir o çabalar!..