Amerika’nın çekilmesiyle Afganistan’a tümüyle egemen olan Taliban rejimi, bugüne kadar kadınlar aleyhine aldığı kararlara geçenlerde bir yenisini daha ekledi. Kızların lise ve üniversite eğitimi almasını yasaklamasına ek olarak kişisel çabalarıyla yurtdışında öğrenim şansı elde eden kızların yurtdışına çıkmasını yasaklayıverdi. Bu durum aslında Afganistan’da kızların orta ve yükseköğrenim görebilmeleri için son ümidin de yok edilmesi anlamına geliyordu. Afganistan’da Taliban’ın en büyük uğraşlarından birini kadın haklarını kısıtlama konusunda gösterdiği yoğun çabalar oluşturuyor. Taliban dönüyor, dolaşıyor, kadınları eve kapatmanın, kamusal hayattan yüzde yüz soyutlamanın yollarını arıyor. Eğer bu konuyla meşgul olduğu kadar ülkenin dağ gibi birikmiş ekonomik ve toplumsal sorunlarıyla meşgul olsalar aslında bu alanda az da olsa bir gelişme, bir ilerleme sağlardı, diye düşünüyorum. Taliban’ın kadın konusundaki bu denli ilkel, bu denli çağdışı tutumu, İslam’ın en gelenekçi, en gerici, en akıldışı yorumunun bir sonucudur aslında. Taliban düşüncesi, zihniyeti ve Afganistan’da egemen olan rejim, bu kadar gerici yorumun günümüzde dünyadaki en sıkı temsilcisidir. Bugün geri kalmışlık, birçok alanda gelişmiş ülkelere muhtaç olma durumu esasen Müslüman ülkelerin bir nevi kaçınılmaz biçimde kaderi olmuştur. İslam dünyasının geri kalmasının değişik sebepleri var. Bunların en başında ise kadınların ikinci sınıf sayılarak eğitim öğretim haklarının ve toplumsal ve kamusal hayatta rol almalarının engellenmesidir. Bu durum Müslüman ülkelerin geriliğinin bir numaralı sebebidir, müsebbibidir. Müslüman ülkeler, kadınları kamusal hayattan dışlayıp eve kapatmakla bir ülkenin kalkınma yolundaki insan enerjisinin ancak yarısını kullanmış oluyorlar. Bu enerjinin kadınlara ait olan yüzde 50’lik kısmı boşuna heba olmaktadır. Müslüman toplumlar bu kafayla gelişmiş ülkelere nasıl yetişebilir? Sorarım sizlere!..

Günümüzde Müslüman toplumların en önemli işi, uğraşı ve de öncelikli görevi kadınlara evrensel anlaşma ve sözleşmelerde tanınan tüm haklarını tanımaktan geçmektedir. En gelişmiş Müslüman ülkelerden biri hatta en başta geleni olmamıza rağmen bizim ülkemizde bile ‘SOFTALIK’ etkili olabilmektedir. Ülkemiz için İstanbul Sözleşmesi’ne katılmak aslında çok doğru bir karardı ama yobaz/bağnaz çevrelerin baskısıyla, dayatmasıyla bu sözleşmeden ayrılmak çok büyük bir yanlış olmuştur. Kadın haklarında geri dönüşü pek mümkün görünmeyen, yani telafi edilemez ölçüde geri gidilmiştir. Bağnaz çevrelerin kadın hakları karşıtlığı, hazımsızlığı dahası nefreti onların gözünde bir değer ifade ettiği, itibar sahibi olduğu sürece hiçbir Müslüman toplum ilerleme, çağı yakalama yolunda mesafe alamaz, kanaatindeyim. Alanlarındaki başarılarından dolayı bence de çok haklı olarak ‘FİLENİN SULTANLARI’ olarak anılan son olarak Avrupa Şampiyonu olan kadın voleybol takımımızın sporcularına fanatik dincilerin sataşmaları, tehditleri farkında mısınız bilmem ama hiç hız kesmiyor. Onlara niçin sataşılıyor, niçin tehditlere hedef oluyorlar? Çünkü onlar işlerini yaparken kendilerinin bildiği, anladığı şekilde örtünmüyorlar. Böylesi yobazlar ‘FİLENİN SULTANLARI’ nın başarmak için sarf ettikleri enerjiye, işlerine nasıl kan ter içinde konsantre olduklarına asla bakmıyorlar, bakamıyorlar. Çünkü onların başka yerlerine bakıyorlar. İşte bu durum, bu zamanda az gelişmiş, hatta hiç gelişmemiş bakış örneğidir, çağdışıdır, hatta insanlık, medeniyet dışıdır!..

 Daha önce bir başka yazımda, bir başka vesileyle benzer bir konuda kaleme aldığım yazılarım birinde kadın haklarıyla ilgili yazdığım şu satırları yineleyerek bu yazımı sonlandırmak istiyorum; “Bütün Müslüman toplumlarda radikal İslamcı örgütlerle mücadelenin tereddütsüz en akılcı yolu, kadınlara hakları olan eşitlik ve özgürlüğü hiçbir koşula bağlamadan ‘AMA/FAKAT/LAKİN’ demeden tanımaktır. Bunun başka yolu yoktur!..”