Gerçekten de hayatın akışı içinde epeyce sık karşılaşılan, hemen herkesin ağzından duyulan bir sözdür, bir deyiştir; “Şeytana uydum!” bahanesi, gerekçesi, mazereti, vesairesi…

İşte tam da bu nedenle bugünkü yazımın ana temasını hemen her defasında ‘Şeytana uydum!’ Diyen birilerine dair birkaç öğüt verici söz etmeye ayırdım. Belki de bugünkü yazımı okuyan o birilerine bu sarf edeceğim sözlerin bir faydası olur veya yazdıklarımı okuyan birileri okuduklarımı gider bir diğerine anlatır, dolayısıyla başkalarına da yararı olur, düşüncesindeyim. Biri kötü bir şey yaparsa genellikle ve de çoğunlukla hemen ‘Şeytana uydum’ bahanesinin, mazeretinin arkasına sığınıverir.

Bence ‘şeytana uydum’ diyen o sivri zekalı gafiller, ‘sözüm ona’ tövbe ettiğini söyleyerek, yaptığı kötülükten ve yanlıştan kurtulacağını zannediverirler.

Bana göre; ‘Şeytana uydum’ demek aslında, ‘Egoma yenildim’ demekle aynı anlamı taşımaktadır.

Bir başka deyişle o bahsedilen şeytan, egonun dinsel ifadesidir bir bakıma. Dilerseniz, konunun daha net anlaşılması ve dolayısıyla benim bu konuda anlatacaklarımın daha net kavranabilmesi amacıyla örneklemelerle konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına 'şeytana Uydum' başlıklı bir fıkra ile anlatmaya başlayalım; Adamın biri, evli olmasına rağmen çok çapkın, zampara ve hatta hovardaymış. Önüne gelen kadınla birlikte oluyor, yakalandığında ise, ‘şeytana uydum işte, oldu bir kere!’ şeklindeki çok bildik ve alışılagelmiş bir bahanenin/mazeretin arkasına sığınıyormuş. İşte o çapkın ve zampara adam, oturduğu apartmandaki kadınların çoğuyla ilişkiye girmiş ve birlikte olmuş. Sonra da suçüstü yakalanınca da ‘şeytana uydum’ diyerek bahanesini yani mazeretini öne sürmüş ve yaptığı hatalardan böylelikle sıyrılmaya çalışmış. Günü birinde, apartmanda oturduğu dairenin kapısı çalmış. Fıkra bu ya, adam kalkıp kapıyı açmış, karşısında ‘ŞEYTAN’ duruyormuş!

Şaşkınlık içindeki o çapkın adam, sormuş şeytana; “Ne istiyorsun, niye kapıma geldin ki!” Şeytan sinirli biçimde yanıt vermiş; “Ulan daha ne isteyeceğim. Evli olmana rağmen, ilişki kurmadığın, düşüp kalkmadığın kadın kalmadı! Yediğin haltlar bini aştı. Ne yaparsan yap, ama benim adımı niye karıştırıyorsun, ben senin gibi, çapkın ve zamparayım ki, her seferinde şeytana uydum, diyorsun!” Elbette, bu size anlattığım, konumuzla ilgili adı üstünde sadece bir fıkra.

Ancak yazımın en başında da belirttiğim gibi; Biri kötü bir şey yaparsa, hemen ‘şeytana uydum’ mazeretinin arkasına sığınır. ‘Şeytana uydum’ diyerek, sözüm ona tövbe ettiğini söyleyerek, yaptığı kötülükten ve yanlıştan kurtulacağını zanneder, ya da bu sözleri söyleyerek karşısındakileri kandırarak, aldatarak kendini affettirmeye, bir başka deyişle içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışır.

İşte o nedenledir ki, biraz önce gülümseyerek ve hatta beğeniyle okuduğunuzu düşündüğüm bu fıkradan da anlaşılacağı üzere, aslında affedilmez bir yanlış veya hata yapıldığında, mazeret olarak öne sürülen ve pişmanlık ifade edildiği zannedilen, ‘şeytana uydum’ deyimi, aslında arkasına sığınılan ve benim de, pek samimi bulmadığım bir deyiş, daha doğrusu bir ifade biçimidir.

Böylesi durumlarda bazıları ise; Yapacağı yanlış, hatalı ve kötü bir iş veya eylem öncesinde, ‘eğer şeytana uyarsam, şöyle yaparım, böyle yaparım. Yakarım, yıkarım!’ diye tehdit edercesine konuşmakta, yapacağı kötülük veya yanlışların, kendi vicdan ve sorumluluklarında olmayacağını ifade ettiklerini sanmaktadır. Bunların hepsi aslında, ‘laf-ı güzaf’ veya ‘fasa fiso’ diye tanımlanabilecek, gerçekte, doğru ve geçerli kabul edilemeyecek, ancak söyleyenin kendini avutabileceği, saçma sapan laflar, deyişlerdir!

Lafı daha fazla uzatmak, dolayısıyla şeytanın reklamını yapmak(!) niyetinde, kesinlikle değilim. Ben sadece, ‘birileri, eğer bir kötülük veya yanlışı yapmış ise veya yapacaksa bunu şeytanı karıştırmadan veya onun adını kullanmadan yapabilme cesaretini göstermelidir’ diye düşündüğümü ifade etmeye çalışıyorum. 

Bu konudaki inancım ve genel yaklaşımım şudur; yanlışta, doğruda, insana mahsustur. İnsanlar, yanlış yaptığında ‘şeytana uydum!’ mazeretine sığınmamalı, doğru yaptığında da bu durumu “Allah’ın bir lütfu” olarak asla görmemeli ‘yanlışlarını nefisle terbiye etmeli, doğrularını ise, sahip olduğu akıl ile belirlemelidir!

Bu kapsamdan bakıldığında ve değerlendirildiğinde mizahi ve de aynı zamanda ironi taşıyan bu türden bir yaklaşımla, belki de sonuç olarak söylenmesi gereken şudur: “Şeytana uydum, şeytana uyanları yazdım. Umarım, şeytana uyanlar, bir daha şeytana ihtiyaç duymadan, şeytanın adını karıştırmadan, yaptıkları yanlışları ifade etme cesareti gösterirler ve bir daha aynı yanlışa düşmez, daha doğrusu egolarına yenik düşmez, dolayısıyla her karşılarına çıkanı ve belki de kendilerini kandırmaya yeltenip aptal durumuna düşürmezler!..”

Önemli not: Bugün başlayan kutsal Ramazan ayının başta ülkemiz insanına olmak tüm insanlığa hayırlara vesile olmasını yüce ALLAH dan niyaz eder, bu mübarek ayın hepimize bereket getirmesini dilerim.