SAVAŞIN ARDINDAN ÜÇÜNCÜ YOL BULUNABİLECEK MİDİR?
Rusya'nın Ukrayna’yı işgalinin ardından dünyanın eskisi gibi olmayacağı ileri
sürülüyor. Küresel kutuplaşmalar, ekonomik buhran, enerji krizi, nükleer
tehditler, büyük göçler yıllarca sürecek istikrarsızlık ve yüzbinlerin öleceği
öngörülüyor. Savaşlar sadece ölüm ve yıkım getirmez, yeni kuşakların geleceğini
de yok eder. Rusya’nın aslında Ukrayna’dan bu tür güçlü bir direniş
beklemediği, başkent Kiev’e kısacık bir zamanda zaferle girerek kukla bir
yönetimi yerleştirmeyi umduğu yorumları var. Ukrayna’yı bir türlü bağımsız ve
egemen bir ülke, bir ulus, müstakil bir devlet olarak asla göremeyen, görmeyen,
kadınların ve çocukların üstüne bomba yağdırarak davasını aklamaya çalışan
Rus lider Vladimir Putin için bu durum çok sinir bozucu olmalıdır,
kanısındayım. Marjinal ve fanatik gruplar dışında tüm dünyanın Ukrayna halkı
çevresinde kenetlendiği bu savaşta Putin ahlaki zemini asla kazanamayacaktır,
diye düşünüyorum. Rusya’nın daha doğrusu Putin’in Ukrayna üstünden
yürüttüğü askeri eylemleri, savaş suçları, ezeli rakibi Batı’ya parmak sallama
politikası gibi artık bu çağa ait olmayan, yenilgiden doğan arzularının dünya
sahnesinde infial yarattığını göremeyecek kadar körleşmiş olmalıdır. Dünya
halklarını, mevcut Batılı kuruluşları, medyayı, sivil örgütleri, muhalif akımları tek
bir hamleyle kenetleyebilmek için stratejik anlamda ancak bu denli ufuksuz
olmak gerekir. Bu Putin'in son savaşı olacaktır, kanaatini kuvvetlice
taşımaktayım. Covid-19 salgınıyla yaşanan ekonomik zorluklar, eşitsizlikler,
sağlığa ve gıdaya erişimdeki sorunlar, mevcut uluslararası kuruluşların
yetersizlikleri gibi meseleler herkesi salgın sonrası yeni düzen üstüne
düşünmeye itmişti. Covid salgın süreci sonrasında da hiçbir şeyin eskisi gibi
olmayacağı konuşuluyordu. Şimdi buna sıcak savaş da eklendi. Rusya'nın
Ukrayna işgali ne tür koşullarda, ne gibi kayıplarla ve hangi sorunlarla bitecek
henüz belli değildir. Ama kanaatim odur ki, belli olan şudur; Bu savaş mutlaka
bitecektir. O bitene kadar savunmasız halklara, tehdit oluşturmayan ülkelere
saldıran yönetimler için sert bir yaptırım mekanizması yaratılmış
olacaktır. Avrupa’nın askeri işbirliği artacak, bir barış projesi olan Avrupa Birliği
daha sıkı ortaklıklara gidecektir. Savaşlar, salgın ya da diğer büyük felaketlerde
göçmenlerin güvenliği, sınırların esnekliği ve insani yardım koridorları
konusunda daha acil, daha somut çözüm üreten yapılar kurulacaktır. Bunun
sonucunda da ekonomik düzeni daha adaletli kılmak için mevcut kurumlar
üstünden değil, merkezi olmayan katılımcı karar mekanizmaları oluşturulacak,
Irkçılık, milliyetçilik, köktencilik, göçmen ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede
küresel aktivizm çok daha büyük önem kazanacak, toplumsal cinsiyet eşitliği,
kimlik politikalarının ana teması olarak küresel temel özgürlüklerin vazgeçilmez
bir kriteri haline gelecektir. Dahası ise otoriter, baskıcı, gerici, halkını dikta
altında yöneten ülkelerle ticari ilişkiler, işbirliği, ya da çıkarları için yatıştırma
politikalarını yürüten hükümetler yargıda hesap vermek zorunda kalacak ve
de dünya siyasetinin blokları üç ya da beş ülkenin talepleri, çıkarları, hayalleri
üstünden bir daha asla şekillenmeyecektir. Üçüncü yol denilebilecek
gelecekteki yeni dünya düzeninde yükselen güçler, küresel ve bölgesel
kurumlar, yerel aktörler, sosyal hareketler, şirketler, aktivistler, özel vakıflar ve
ortaklıklar küresel siyasetin ana oyuncuları olacaktır. Rusya'nın Ukrayna’yı
işgaliyle bir süreliğine yani şimdilik 19. yüzyıla geri dönmüş olabiliriz yani öyle
sayılabiliriz. Bu çağın çocukları savaş ve ölüm getiren güç oyunları
istemiyorlar. Kanaatim odur ki, Onlar dünyada daima barış düzeni için üçüncü
bir yol gerektiğini biliyor ve onu kurmak için kollarını şimdiden sıvamışlardır!..
Yorum yapın