Memleketimizde son altı yedi yıldır kısmen ama 15 Temmuz 2016’daki o hain darbe girişimi, ‘FETÖCÜLERİN KALLEŞ KALKIŞMASI’ sonrasında ise genel olarak yaşananlara baktıkça, izledikçe aslında yanıtını çok iyi bildiğim soruyu bir kez daha kendime soruyorum; ‘toplum yine yeni bir refleks kırılması mı yaşıyor?’ Diye!..

Evet, akıl tutulmasının aymazlık halindeki toplumumuz geneli, yereli ile seçimler, öncesinde referandum ile hemen her dönemde kısa aralıklarla hiç ama hiç fark etmeden adeta ‘refleks kırılmasının daniskasını yaşamaktadır!’ İnanın bunu yıllardır, söylerken, dolayısıyla yazarken adeta dilimde tüy bitti!.. 

Bu sütunlarda yakın geçmişte defalarca yazdım, anlatmaya çalıştım; ‘Bu yaşananlar aslında toplumsal boyuttaki akıl tutulmasının aymazlık halinin refleks kırılması şeklindeki yansımasıdır!’ dedim, halen de demeye devam ediyorum. Yılmadan usanmadan bir kez daha o daha önce tüm yazdıklarıma şunu da bilhassa eklemek istiyorum; ‘toplumsal akıl tutulması nedeniyle yaşanan aymazlık halinin sebebi, daha doğru bir ifadeyle yansıması bence refleks kırılmasıdır!’

Bu sonuca daha doğrusu bu kanaate nasıl vardığımı isterseniz hemen anlatayım. Eğer yanılmıyorsam, galiba 2009 yılının sonbaharıydı. İnternet üzerinden gazetelerde yayımlanan çeşitli makalelere ve günlük köşe yazılarına yıllardır hemen her gün yaptığım gibi göz gezdirirken, Profesör Doktor Kerem Doksat’ın “Refleks Kırılması” adını taşıyan makalesi dikkatimi çekmiş ve baştan sona okumuştum. O meşhur psikiyatrist makalesinde konuya ilişkin şu görüşlerini dile getiriyor ve ilginç örnekler veriyordu; “Rus fizyolog Pavlov köpeklerine et verirken zil çalınca ve bunu çok kez tekrarlayınca, zil sesini işittiğinde et görmeden de hayvanın salyası akmaya başlar. Bu durum, bir bakıma şartlı reflekstir’ aslında. Bir gün Pavlov’un enstitüsünü su basar; köpeklerin bazıları boğulurlar. Kurtarılabilenler enstitüye toplanır. Pavlov zil çalar, köpeklerin hiçbiri tepki vermez! Bunun üzerine Pavlov şu müthiş sonuca varır; Geçirilen ağır travmalar, şartlı refleksleri ortadan kaldırmaktadır. Ağır travmalar da bizim de şartlı reflekslerimiz yani milli, manevi duygularımız, ortak değerlerimiz ve dolayısıyla tepkilerimiz köreliyor, kırılıyor en azından örseleniyor. Emperyalistler sinsi savaşlarında psikoloji bilimini çokça kullanırlar; Böylesi durumlarda etnik psikiyatrinin görevi ve elbette amacı; Tehdit olarak gördüğü ulusların, ulusal bilinçlerinin, tarihlerinin ve benliklerinin sorgulanması, aşındırılması, dolayısıyla yozlaştırılmasıdır. Kısacası milli duygunun yani ulusal benliğin yok edilmesidir. Bir ulusun, ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve reflekslerini nasıl yok edersiniz? Bunun denenmiş, sınanmış bir yöntemi vardır. O ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açarsınız! Yani o ulusun tarihini yeniden tartışırsınız. Örneğin; Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mı görüyorlar? Öyleyse onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarını hemen göstermek gerekir! Ya da Türkler Atatürk’ü çok mu yüceltiyorlar? Derhal onlara Atatürk‘ün ne kadar sıradan birisi olduğunu göstermeye çalışırlar. Farkındaysanız son 15 hatta 20 yıldır böylesi bir dönemden, süreçten geçiyoruz.”

İşte toplumdaki kitlesel olarak yaşanan akıl tutulmasının aymazlık halinin asıl sebebi o psikiyatri profesörünün yıllar önce işaret ettiği ‘refleks kırılmasıdır.’

O nedenle toplum olarak refleks kırılmasına yol açan etken, yıllardır gayet sinsice ve yoğunlukla sürdürülen ‘psikolojik harp’ tüm ortam ve koşullarıyla vahşice, acımasızca sürdürülmektedir! Tüm bu anlattıklarıma rağmen, bazılarınız hala “Nasıl yani, ne demek istiyorsun, daha açık anlatsana, pek anlayamadım?” Diye, soruyorsanız, hemen şöyle izah edeyim;

“Allah’ın hemen günü aslında küresel güç odaklarının emrinde yerli işbirlikçilerinin egemenliğinde bulunan ya da en azından baskı ve etkisindeki gazeteleri okuyorsanız, onların televizyonlarını izliyorsanız ve buna rağmen efsunlanmadan, başı dik ve aklı yerinde kalarak hala yakınabiliyor, olumsuzlukları görebiliyor, sizlere ters gelenleri sorgulayıp ayıplayabiliyorsanız, hatta (böyle gelmiş ama böyle gitmez, gitmemeli) diyenlerle birlikte saf tutabiliyorsanız, o zaman çok şükür ki,  ‘Pavlov’un köpekleri gibi’ refleks kırılması yaşamıyorsunuz, demektir. Bu da gösteriyor ki siz ve sizin gibiler için hala ‘umut var’ demektir. O umudun kıymeti iyi bilir ve değerlendirirseniz, toplumda kitlesel halde yaşanan popülizm soslu akıl tutulmasının aymazlık halinden kurtulabilir, hatta yakın çevrenizdekileri de kurtarabilirsiniz. İşte o zaman Pavlov’un köpeklerinin yaşadığı refleks kırılması size adeta vız gelir, tırıs gider. Birileri de gerçekten avucunu yalar!”

Daha ne söyleyeyim, yazayım. Başta da dedim ya, söyleye söyleye adeta dilimde tüy bitti, kalemimde mürekkep kalmadı, bilgisayarımın tuşları aşındı, yahu!.