Mendil altı harften oluşan bir kelime. İçinde alın terini, yâre sevdayı, sevdiklerimizin kokusunu barındıran, sevgilinin işleyip güzel kokular sürerek yolladığı güzel bir hatıra, göz yaşımızı silmeye yarayan çile ve hasrettir. Büyüklerimizin cebinden, yakasından ve elinden eksik etmediği vazgeçemediği bir aksesuardan daha fazlasıdır.
Yıllar boyunca adına türküler yakılan “Yanma da güzelim yanıyom bende mendili salla geliyom ben” diye yâre haber yollanan bir araç, harman savururken bir yıllık mahsulün alın teri, halay çekilirken oyunun objesi, yâre hediye alınırken işlemesinde oyasında sevda kokan, dedelerimizin ninelerimizin en önemli aksesuarlarından birisi olmuştur.
Rahmetli babamdan bilirim, rengarenk mendiller taşırdı. Takım elbisesinin yakasına takıp takıştırırdı. Bir cebinde tarak bir cebinde mendili eksik etmezdi. Mendil onun için bir aksesuardan daha çok terini sildiği, sıcak havalarda puşu diye başına bağladığı vazgeçilmeziydi.
Geçtiğimiz haftalarda Karadeniz’deydim. Dede yadigarı köy evinde ardiye diye kullandığımız çatıda sağı solu karıştırırken, elime tozlanmış bir poşet geçti. Merak edip içini açtığımda eskimeyen ve eskimesi mümkün olmayan bir tarihe tanıklık ettim. Rahmetli babaanneme ait bir poşet buldum. Poşeti açtığımda içinde bir çakı bıçağı, bir tesbih, kapaklı minik bir eski zaman aynası ve bir mendil buldum.
Sanki; Babaannem kalkmış karşımda oturuyordu. O duruşuyla, gülüşüyle, kısık gözleriyle sevgiyle bana bakıyordu. Bir şey söylesem bana cevap verecek gibi. Beni dizlerine yatırıp sevecek gibi. Dedemi hiç tanımadım ama bana hem dede hem babaanne olmuştu dedemin ismini koymuştu bana. Bana ismimle seslenirken sesi titrerdi dedemi bulurdu bende. O erken yaşta kaybettiği sevdasını yaşatmıştı benim ismimde.
Önce, hafızamda kalan yanından hiç ayırmadığı turuncu saplı işlemeli çakı bıçağını aldım elime elma armut dilimleyip bana yedirdiği anlar geldi aklıma. Namazlarında kullandığı otuz üç boncuktan oluşan mavi renk tesbihini sıkı sıkı avucumda ovdum. İki kapaklı tozlu aynasını açtım uzun uzun kendime baktım, ne kadarda benziyorum dedim babaanneme. Son olarak mendilini aldım, uzun yıllar geçmesine rağmen halen babaannem kokuyor gibi geldi bana. İçime çeke çeke kokladım, onu koklar gibi. Kullanmaya kıyamadığı, koynundan çıkarmadığı genç kızken dedemin ona hediye ettiği mendilden başkası değildi o mendil.
Cumhuriyet kadınıydı babaannem, namazında niyazındaydı. Atatürk’e sevdası da bir başkaydı. Dedemin babası Kurtuluş Savaşına gitmiş bir daha hiç dönmemişti. Hiç kimse haber alamamıştı ondan. Vatan uğruna binlerce isimsiz şehitlerimizden birinin geliniydi. O muhteşem Kadın onuruyla, gururuyla ve dirayetiyle tüm aileyi kimselere muhtaç etmeden büyütmüş yetiştirmişti.
Onun çakı bıçağını, aynasını, tesbihini ve mendilini aldım sadece tozlarını sildim. Babaannem kokuyor diye yıkamaya kıyamadım. Şimdi benim için çok kıymetli olan kütüphanemin en görkemli köşesinde asılı duruyor. Her makalemde bana ilham kaynağı oluyor. Gelin sizlerde sevdiklerinize yıllar sonra koklayacakları sizleri yad edecekleri bir mendil hediye bırakın. İnsan oğlu kuş misali bir varmış bir yokmuş bir bakmışsınız bu fani dünyadan uçup gitmişiz.
Sağlıcakla…
Damga Gazetesi’nden alıntıdır.
Yorum yapın