Aslında tekrar yapmayı pek sevmesem de beni bilenler bilir, son on iki, on üç yıllık zaman sürecinde farklı gazetelerde olsa da bu ‘Dobra Dobra’ sütunlarında kendimce ‘zaruret hasıl olduğunda’ yakın geçmişte yayımlanan yazılarımdan bazılarını güncelleyerek yeniden yer vermeyi uygun buluyorum. Bugün de ‘yine kendimce zorunlu nedenlerden ötürü zaruret hasıl olduğundan’ en son 2022 yılında, yaz aylarında ve yine Birlik gazetesinde yayımlanan benzer başlıklı yazımın güncellenmiş halini sizlerle yeniden paylaşmak istiyorum;

Anımsayacaksınız, hemen her gün kaleme aldığım yazılarım bazılarında felsefi konulara ilişkin, psikolojik tahlil ve analizler yapmaya çalışıyor, mesajlarımı böyle vermeyi yeğliyorum.  Günlerden bir gün sosyal medya üzerinden bana gönderilen bir iletinin başlığı “Kifayetsiz Muhteris!” şeklindeydi. Zannediyorum, o sadık okurum, o çok değerli dostum, benim psikolojik tahlil ve analizler içeren yazılar yazdığımı bildiğinden dolayı olsa gerek ‘kifayetsiz muhterislere dair’ bu yazıyı benim paylaşmanın yararlı olacağını düşünmüş olacak ki bana göndermiş. Gönderilen “Kifayetsiz Muhteris!” başlığını taşıyan o iletinin içeriğinin henüz başında şöyle bir yorum yer alıyor; “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken, aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır!” Bu yargıya varan iki psikiyatri uzmanı, 45 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış ve şöyle demişler;

”Cehalet gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır!.”

Sonrasında ortaya atılan bu tez üzerine bir araştırma başlatılmış. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmış; “Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksiz olduklarının farkına varmaya başlarlar!” Örneğin; Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında konuyla ilgili bir test yapılır ve klasik biçimde "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar vermesi istenir. Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthiş olarak gözlemlenir. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıkar. Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise “en alçakgönüllü” denekler olarak kabul edilir. Çünkü onlar, soruların yüzde 70'ine doğru yanıt verdiklerini düşünen deneklermiş.”

Tüm bu sonuçlar bir araya getirilir ve o meşhur ‘Dunning-Kruger Sendromu' nun metni yazılır; “İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişilerin, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymazlar, sonucu ortaya çıkar. Bu türde insanların her şeyin hakkı olduğunu düşündüğü, böylelikle bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımının mesleki açıdan da müthiş bir itici güç oluşturduğu gözlemlenir. Bu durumda ‘eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür. Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselmiş olurlar!..

Bu arada; “Gerçekten bilgili ve yetenekli insanların çalışma hayatında, ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmadığı yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmadıkları, kıymetlerinin bilinmesini bekledikleri gözlenir. Onlar elbette, ‘beklerken kırılırlar’ kendilerini daha da geriye çekerler! Muhtemelen üstleri ve büyükleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ve en azından “hırslı ya da iddialı” olmamakla eleştirilir hatta suçlanırlar!..”

Elli sekiz yıla erişen yaşamın boyunca ve de özellikle 36 yıla ulaşan meslek hayatımda ‘Kifayetsiz Muhteris’ diye tanımlanabilecek birçok insan tanıdım. Bana göre; “kifayetsiz muhteris” diye tanımlanabilecek bir kişi, ‘Dunning-Kruger Sendromun' da tanımlandığı gibi, en doğru şekliyle şöyle anlatılabilir; İşinde çok iyi olduğuna, canı gönülden(!) inanan ‘yetersiz’ ve de aynı zamanda cahil olan o kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür. Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür. Sonuçta; ‘o kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler! Buna karşılık benim gibiler ise; Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında, ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, çıkamaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler. Elbette, ‘beklerken de türlü nedenlerle kırılır’ ve kendilerini daha da geriye çekerler! Muhtemelen üstleri ve büyükleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ve en azından “hırslı ya da iddialı” olmamakla suçlanırlar! Sizlere daha ne anlatayım yahu! Aslında bilim konuşurken, ahkam kesenlere susmak düşer! Öyle değil mi?..