KARŞI DEVRİM SÜRECİ..

 Tarikatların, siyasi iktidar destekli dinci ve gerici vakıfların yobaz, çağdışı açıklamalarının ardından devletin kaymakamı, valisi olmaları gerekirken adeta iktidarın emir kulu gibi davranan kaymakamlar ve valiler, kendilerini o görevlere getirenlere bir anlamda şükran borçlarını ödeyip son kullanım tarihlerini uzatabilecek hamlelerde bulunarak birbirleriyle yarışırcasına özellikle geçen yaz döneminde festival ve konserleri yasaklama fermanlarını peşin sıra imzalamaktan geri durmamışlardı, anımsayacaksınız!..

Geçen yıl Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesinin ardından cumhurbaşkanı Erdoğan “Bizim Taliban’la görüş ayrılığımız yok” açıklaması yapmıştı. İşte bu sözüm ona ‘başlattıkları kutlu yürüyüşün’ 2023 hedeflerine doğru ilerlemede önemli bir adım hatta aşama olmuştur, kanaatindeyim. Cumhuriyetimizin temel ilkesi laikliğe karşı savaş açan, bu amaçla demokrasiyi ‘tramvay’ kendilerini o tramvayın sürücüsü ‘vatman’ olarak gördüğünü söyleyenler, demokrasiyi bir ‘amaç’ değil ‘araç’ olarak ilan edenleri, o zamanlar laik, Atatürkçü kesimler ne yazıktır ki yeterince ciddiye almamışlardı. Çünkü o zamanlar o Atatürkçü laikler, cumhuriyetçiler tehlikenin henüz farkında bile değildi!..

Şunu anlatmaya çalışıyorum; Laik Cumhuriyetin ipi yeni çekilmiş değildir. 1950’li yıllarda Demokrat Parti’nin iktidar döneminde dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in Demokrat Parti milletvekillerine TBMM çatısı altında “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” demişti. Bundan yıllar sonra doksanlı yıllarda sonraki REFAHYOL döneminin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın “geçiş dönemi kanlı mı olacak yoksa kansız mı olacaktır?” sözleri onların başlattıkları ‘o kutlu yürüyüşün’ adeta işaret fişeği olmamış mıdır? Bence olmuştur. Tüm bunlar olurken bazı aydınların da içinde olduğu Atatürkçü, cumhuriyetçi laik kesimlerin çoğunluğu kayıtsız kalmakla kalmamış dahası o sözleri, bu söylenenleri mizah konusu dahi yaparak hafife almıştır. Onlar Cumhuriyetin geleceği için kaygı duyanlara ise “Ordumuz var ya, korkma yahu bir şey olmaz, olursa asker müdahale eder” deme kolaycılığını utanmadan tercih etmişlerdir. Bu aslında gafletti, gaflet halinin daniskasıydı. O akıl tutulmasının aymazlık halini gaflet içinde yaşayanlara daha söylenecek çok şey var ama neyse..

Bugünkü yazımın sonuna yaklaşırken bir de şu ‘helalleşme’ konusuna değinmek istiyorum. Yalan yanlış bilgilerle algı bombardımanı altında bulunan topluma; bana göre abesle iştigal biçimde laikliğe savaş açan, demokrasiyi ve seçim sandığını kullanarak toplumdan destek isteyen ve bulan siyasi oluşumlara yönelik onlara ‘haklısınız’ dercesine ‘helalleşme çağrısı’ yaparak bence ters bir bir algı yaratmanın, hem de seçim öncesi süreçte böyle bir hamle yapmanın bu antilaik tabana daha doğrusu güruha, ‘Bakın size karşı yaptıklarının yanlış olduğunu kendileri de itiraf ediyorlar’ diyebilme fırsatı vermekten başka ne işe yarayacağı anlamış değilim!.

CHP böyle bir hamle yaparak o kesinlerden oy alabileceği sanıyor ise bence çok büyük yanılgı hatta gaflet içerisindedir, diye düşünüyorum. Helalleşme çıkışına rağmen CHP’nin beklediği oy potansiyeline ulaşamamasının bence nedeni budur kanaatindeyim. Bu ahval ve şerait içinde yani bu ortam koşullar içinde bir de şu altılı masa konusuna değinmek gerek sanırım. Altılı masanın, devletin nitelikleri, topyekün benimseyebileceği ulusal bir ekonomi modeline ilişkin ortak ideolojik tabanı yoktur, olamazdır. Yoksa yanılıyor muyum? Varsa da böyle bir model ne uygulanabilir, ne de sürdürülebilir niteliktedir. Aksini düşünmek bu koşullarda mümkün değildir. Eğer 2023 seçimlerini Millet ittifakı – olurda kazanırsa bence sadece seçimi kazanır. Yapabileceği tek icraat ise olsa olsa parlamenter sistemin yeniden tesisi olur. Benim daha şimdiden öngörülerime göre güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüşün gerçekleşmesi dahi epeyce zordur belki de olanaksızdır ama neyse ben konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Çok karamsar düşündüğümü zannetmeyin lütfen ama 2023 seçimlerini Millet ittifakı yahut altılı masa bileşenleri kazansa dahi hemen 2-3 yıl sonra yapılacak bir sonraki seçimde AKP’nin yüzde 55- 60’lar düzeyinde oyla iktidar olması büyük bir ve güçlü bir olasılıktır. O zaman karşı devrime ulaşmak 1950’lerde başlatılan “Kutlu yürüyüş” de kaldığı yerden devam eder, hatta son düzlüğün koşulmasına aşaması epeyce kolaylaşır. O zamanda ne yazıktır ki, birilerinin (çok büyük iş yapıyormuş gibi) aşağıladıkları 1970’lerin 80’lerin ve 90’lı yılların ‘eski Türkiye’si yerini tümüyle ‘yeni Türkiye’ye bırakıverir, o zamanda o gaflet uykusundan yıllardır bir türlü uyanamayan gafiller sürüsü bir yerlerine kına yakar!. 

Toplumun belli kesimlerindeki adalet algısı ‘fonksiyonel anlamda bir hukuk devleti’ değildir, aksine ve de ne yazıktır ki, o kesimlerin adalet algısı; yargıya bir şekilde taşınan kişisel anlaşmazlıklarla sınırlıdır. Bu gerçeğin bir başka dille ifadesi şudur; Başına bir felaket gelmedikçe yani kafasına dank etmedikçe bizim insanımız acı gerçeği göremeyecek kadar kördür, hem de bakar kördür!..

Tüm bu anlattıklarımdan sonra “Türkiye Cumhuriyeti’nde KARŞI DEVRİM süreci kansız gerçekleşiyor o zaman” demek daha gerçekçi bir ifade olmaz mı?

KARŞI DEVRİM süreci tamamlandığında ise Türkiye, ABD ve AB’nin veyahut Rusya’nın ya da Çin’in kontrolü altında rotası başkalarınca çizilen cahiller ve zorbalar sürülerinin fink attığı yoksullar ve yokluklar içinde kalmış aymaz mazlumlarla dolu bir Ortadoğu ülkesi oluverir mi, yoksa olmaz mı?..