Evet, gerçekten insanın içinde iyilik de kötülük de vardır ama insan 'içindeki iyiliği' açığa çıkarır yani iyilik yapar ise ona 'iyi insan' tam tersi olarak 'içindeki kötülüğü' açığa çıkarır kötülük yapar ise de 'kötü insan' haline gelir. Şimdi bu konuya dair son on üç yıl içerisinde bu sütunlarda ama farklı gazetelerde defalarca yayımlanan yazımı güncellenmiş haliyle sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum;

İçimizdeki iyiler ve kötüler üzerine ve ‘iyilerle kötüleri’ anlatmaya başlamadan önce, ‘içimizdeki iyilik ve kötülükler’ ile ilgili birkaç kelam etmenin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Bana göre; ‘her insanın içinde iki büyük güç vardır.’ Soyut ve somut yaklaşımlara girmeden önce, bilmemiz ve hatta çok iyi kavramamız gereken şey şudur; Salt ‘İYİ’ insan veya KÖTÜ’ insan yoktur. Her insanın içinde iyilik olduğu gibi kötülük de vardır. İçimizdeki borsada bu iki kavramdan biri değer kazandığında diğeri değer kaybeder. Örneğin; ‘yüzde 70 kötü olduğumuzda, yüzde 30 iyi olabiliriz.’ İçimizdeki iyilik ile kötülüğün toplamı daima yüzdür. Başka türlü düşmanlarını gözünü kırpmadan öldüren mafya babalarının, çocukların başını okşamasına, onlara sevecen yaklaşmasına hiçbir zaman anlam veremeyiz. Erdemli, ahlaklı insan, kendi içindeki kötülüğün, iyiliği yenmesini engellemeye çalışır. Başka insanların içinde de iyiliği egemen kılmaya çalışır. İyiliği egemen kılmak için de kötülük yapmamak gerekir!’ İyilik ve kötülük ile ilgili bildiğim eski bir ‘Kızılderili öyküsünü’ yeri gelmiş iken anlatmak isterim;Yaşlı Kızılderili Reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk, kendini bildi bileli, o köpekler, dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz, olduğunu anlamak istiyordu artık. Çocuk o merakla sordu, dedesine; yaşlı ve bilge Kızılderili Reis, sevecen bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı ve sorduğu soruyu yanıtlamaya başladı. ‘Onlar’ dedi, ‘benim için iki simgedir evlat.’ ‘Neyin simgesi’ diye sordu çocuk…

Kızılderili Reis torununu yanıtlamayı sürdürdü; ‘İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen su gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım o iki köpeği…’

Çocuk, sözün burasında; ‘mücadele varsa, kazananı da olmalı’ diye düşündü ve her çocuğa özgü, bitmeyen meraklı sorulara bir yenisini ekledi; ‘Peki’ dedi. ‘Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?’ Bilge Kızılderili Reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa ve çarpıcı biçimde son cümlesini söyleyerek yanıtladı; ‘Hangisi mi, diye sordun evlat! Ben, hangisini daha iyi beslersem, o kazanacak elbette!’ Evet, gerçekten de “iyilik ve kötülük denilen, böyle bir şey! İYİ ve KÖTÜ…

Bu iki önemli sözcük, yaşamın içinde, daima dilimizin ucunda, hazır bekler. ‘Nasılsın?’ diyenlere, hemen ‘iyiyim.’ cevabını yapıştırırız. ‘Gerçekten iyi miyiz?’ diye düşünmeden, bilmeden, ‘iyiyim’ yanıtını veririz. Hayatın akışı içinde, iyi insan, iyi arkadaş, iyi vatandaş, iyi müşteri, iyi satıcı, iyi idareci ararız, sürekli olarak. Kötülerden sakınırız hep. Ama çok derin de düşünmeyiz, ne bakımdan, hangi davranışları ve özellikleriyle, ne kadar, nasıl, ne ölçüde, ‘neden ve kadar iyi, neden ve ne kadar kötü’ diye asla sorgulamayız…’

Ancak ‘neden iyi, neden kötü’ olduklarını bilmeden, belirtmeden, irdelemeden, yuvarlak, tarifsiz, ölçüsüz ve hesapsız, herkesin kendine göre yonttuğu, iyi ve kötü sıfatlarını, bazen birbirimize yakıştırmaya çalışır, iyilerle kötüleri bir türlü ‘insan ortak paydasında’ buluşturmak istemeyiz. Çünkü kimlerine göre; ‘iyilerle kötüler ayrı dünyaların insanlarıdır.’ Onlara göre; ‘İyilerle kötüler, hayatın içinde, ama farklı kulvarlarda bir kör düğüşü yaşar, hayatı bir şekilde idare eder, kendilerine uygun rolleri oynarlar!’ Yaşamın içinde var olan ‘iyilik ve kötülükleri, kader denen kavramında katkısıyla’ iyi ve kötü olarak üzerinde taşıyan, ya da taşımak zorunda kalanlar, ‘eğer uzlaşmayı başarabilseler’ yaşadığımız dünya, bambaşka bir dünya oluverir!..

Bu durumun siyasete yansıması ise öyle zannediyorum ki, şöyle olacaktır;

Siyasetin içinde kötülükten daha fazla ne kadar iyilik varsa ülke için o denli yararlılık ve gerçekten toplumsal hizmet vardır, olacaktır, olmalıdır da. Aksi halde kötülüğün daha fazla olduğu siyasetten ne hayır gelir ne de ülkeye topluma katkı ve fayda sağlar. İşte o yüzdendir ki, tüm bu yazdıklarım, kıssadan hisse kapması gerekenler tarafından bilhassa siyasetçiler tarafından önemsenmelidir, hassasiyetle dikkate alınmalıdır!..