Günümüzde, din sömürüsü yaparak dinden çıkar sağlayanlar, menfaat temin edenlerde apaçık
ortada değil mi?..
Peki, bu işin tarihçesi nedir, nasıldır, tarih boyunca din sömürüsüyle dinden çıkar sağlama nasıl ve
kimler tarafından gerçekleştirilmiştir, biliyor musunuz?.
Eğer merak ediyorsanız, aşağıda sizlere anlatacaklarımı lütfen dikkatlice okuyunuz!.
Tarih boyunca, Orta Çağda kralların papazlarla el ele verip toplumu sömürdükleri, bilimi
engelledikleri, bilim adamlarına zulüm yaptıkları tarihsel bir gerçektir. Daha sonra Hıristiyan dünyası
Rönesans ve dinde reformla bilim ve icatlarda hızla ilerlerken aydınlanma çağına girmiştir. Bunda da
matbaanın icadının çok büyük etkisi ve itici gücü olmuştur. İslam dünyası ise, Orta Çağda
Hıristiyanlardan çok ileri iken, matbaanın icadına, bilimsel icatlara ilgisiz kalınması yüzünden, çağına
göre gittikçe gerilemiş, günümüze kadar çağdaş dünyadan geri kalmıştır. Bu geri kalmayla birlikte
tarihsel süreç içinde, hatta günümüzde bile, dinin kutsal değerlerini çıkar aracı olarak kullanıp siyasi
rant yani getiri sağlayanlara da çok rastlanmıştır ve halen de rastlanmaktadır. Kuruluşundan bu yana
laikliği benimsemiş, yasalarını ve Anayasalarını laik düzen üzerine şekillendirmiş Türkiye
Cumhuriyeti’nde din eksenli uygulamalarla din üzerinden rant sağlayan siyasileri çok gördüğümüzden
dolayı olsa gerek bazı kıyaslama ile dinsel rantın yanlışlığını vurgulamaya çalışmak birinci önceliğimiz
olmalıdır. Seçimlerde elde ettiği oy çoğunluğuna güvenip, türban dayatması ile
anayasanın ‘değiştirilmesi dahi teklif edilemez’ şeklindeki açık hükmünü hiçe sayan bugünün siyasal
egemenleri ve onların beslemeleri, laik düzeni ortadan kaldırmaya yönelik zorlamalarla ülkedeki
toplumsal tansiyonunu yükseltmeye devam etmektedirler. Aslında artan kutuplaşmayla birlikte
sürekli yükselen bu gerilim, ekonomik yaşantımızı da derinden etkilemeye, dolayısıyla sarsmaya
devam etmektedir. 2002 de iktidara gelen bugünkü siyasal iktidar 19 yıldan beri kimi imam hatip, kimi
türban (başörtüsü) diyerek, imamları hemen her makama tayin edip yerleştirmeleriyle laik düzeni
kökünden sarsacak girişimlerini günümüze değin sürdürmüşlerdir. Yakın zamana kadar tüm bu dinsel
rant elde etmeye yönelik anti laik yapılanmaya göz yuman Avrupa Birliği ve hatta Amerika ise tıpkı
Sevr antlaşması imzalatılarak Padişah Vahdettin ile Damat Ferit hükümetlerini kullandıkları
için (toprak alımı, bankaları ve ulusal kuruluşları satın alma gibi uğraşları ve eylemleri kast ediyorum)
AKP iktidarının çağdaş demokrasilerle asla bağdaşmayan dinsel yapılanmasına göz yummuşlar,
uluslararası desteklerini esirgememişlerdir. Avrupa Birliği’nin hiçbir ülkesinde 19 yıldan beri AKP
hükümetlerinin gerçekleştirdiği dinsel yapılanmayı görmek asla mümkün değildir. Bu durum
emperyalizmin çağımızdaki ikiyüzlü haline en bariz örnektir. Türkiye'de
geçmişten bu yana dinden siyasi rant sağlayanlar, dini çıkarına alet edenler, dini simgeleri sürekli ön
plana çıkaranlar yani din sömürüsü yapanlar aşağıda bazı örneklerini vereceğim Suudi Arabistan’daki
uygulamalara bir göz atmalıdırlar. Suudi Arabistan’da yapılan bir araştırmada, dinci görünen,
çevremize ters gelen, orada dinsel inanç ve simgelerle ilgili gözlemler yapılmıştır. Örneğin; Suudi
Arabistan’da imam, müezzin gibi din görevlilerine memur statüsünde olmadıkları için, devlet
bütçesinden maaş ödenmemektedir. Çünkü Allah için yapılan işlerin karşılığında para alınması ayıp
hatta günah sayıldığından yasaklanmıştır. Türkiye’de ise imam maaş alır. İmamla devlet memurunun
işi, mesaisi bir midir, değildir. Avrupa’da hiçbir papaz devlet bütçesinden maaş almaz, hatta bizdeki
gibi Diyanet İşleri Başkanlığına denk bir makam da oralarda kesinlikle yoktur. Suudi Arabistan’da
türbe, yatır gibi üzerine kutsiyet atfedilmiş yapılar olmadığı gibi, bu yerleri uğur getirsin, kısmetleri
açılsın, diye ziyaret edenler, ağaç dallarına bez bağlayarak dilek tutanlar da yoktur. Çünkü böyle
şeyler, cahiliye döneminden kalma gericilik ve putperestlik sayılmaktadır. Türkiye’de ise binlerce
değil, milyonlarca insan İslam’da yeri olmadığı halde böyle türbeleri, yatırları ziyaret ederek dertlerine
deva aramaktadır. Ne yazık ki, Diyanet İşleri Başkanlığı da bunlara yönelik yeteri kadar eğitici çalışma
yapmamaktadır. Suudi Arabistan’da Türkiye’de olduğu gibi cinci hoca ya da medyum gibi sözde şifa
dağıttığını söyleyerek halkı aldatan düzenbazlara rastlamak da mümkün değildir. Çünkü bu
davranışlar ağır bir suç sayılıyor ve ölümle cezalandırılıyor. Dahası Arabistan’da Peygamberimize ait
olduğu söylenen Sakal-ı Şerif, Hırka-i Şerif gibi ziyaretler de yokmuş, çünkü böyle ziyaretler gericilik ve
şirk yani Allah’a ortak koşmak sayılmaktadır. Bu tür örnekleri çoğaltmak, devamını getirmek
mümkündür ama ben şimdilik bu kadarıyla yetineceğim. Aslında sözün özü şudur;
Osmanlı’nın son dönemlerinde softaların, gerici yobazların “şeriata aykırıdır” diyerek, bilime, her
türlü gelişmeye, modernleşmeye karşı direnip devleti dolayısıyla memleketi geri bıraktıkları gibi,
günümüzde de din üzerinden kişisel çıkar sağlamak için, ‘farklılıklarımız zenginliğimizdir’ gibi
yalanlarla farklı yorum, hurafe ve safsatalar öne sürüp dinsel kuralları çarpıtmak isteyen sözüm ona
dinci geçinenler, yıllardır anayasamızın laiklik hükmünü zorlayıp yıpratanlar, bu tür yalanlarıyla
halkımızı aldatmaktan medet uman o malum kişiler, yani siyasiler, ülkemizin çağdaş uygarlık üzerine
çıkma çabasına engel teşkil etmektedirler..
Bu gerçeği bilmeyen hala anlayamayan bazı aymazlar da, geri kalışımızı, ‘dinden şeriattan
saptığımıza’ şeklinde yorumlamaktan geri kalmamaktadırlar. O zaman bizden çok ilerlemiş, Çağdaş
Batı Ülkeleri de mi şeriatla mı yönetiliyordu? Bir kere dinle devlet işleri kesinlikle birbirinden ayrılması
şarttır. Bu gerçeğin bilinmesi gerekiyor. 1950’lerden beri, çıkarcı politikacıların irticaya yeşil ışık yakan
aymaz tavırları yüzünden, günümüzde bile, dinle devlet işlerini birbirinden bir türlü ayıramamanın
sancılarını sıkıntılarını hala yaşıyoruz. Yalan mı?.
Yorum yapın