Her sabah haberleri açtığımızda bir başka felaketle karşılaşıyoruz: Kuraklık, sel, yangın, dolu... Her biri, gezegenimizin artık dayanma sınırına geldiğinin çığlıkları gibi. Ama bu çığlıklar, ne yazık ki çoğu zaman sessizliğe karışıyor. Neden mi? Çünkü hâlâ izlemekle yetiniyoruz. Hâlâ seyirciyiz.

Artık iklim krizi bir kehanet değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisi. Bilim insanları yıllardır uyarıyor: Atmosfer ısınıyor, buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor. Ekosistemler çöküyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Bütün bunlar kulağa çok teknik gelebilir ama sonuçları oldukça insani: Gıda krizleri, su kıtlığı, iklim göçleri, hatta savaşlar.

Peki ya biz? Bu kadar açık veriye, bu kadar gözle görülür değişime rağmen neden hâlâ kımıldamıyoruz? Neden marketteki poşeti alırken ya da arabamızın kontağını çevirirken hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyoruz? Belki de sorun tam da burada: Krizi hissedemiyoruz çünkü onu yeterince "kişisel" yaşamıyoruz.

Ancak mesele artık sadece kutuplardaki ayılar ya da uzak coğrafyalardaki orman yangınları değil. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Diyarbakır’da... Türkiye’nin dört bir yanında aşırı sıcaklar, kuraklık ve ani seller artık olağan hale geldi. Yani iklim krizi sadece belgesellerde değil; evimizin penceresinden baktığımızda da karşımıza çıkıyor.

Bu tepkisizlik hali aslında bir tür inkâr. "Ben tek başıma ne yapabilirim ki?" düşüncesi, bizi en büyük sorumluluktan uzaklaştırıyor. Oysa bireysel farkındalık, toplumsal dönüşümün ilk adımıdır. Her alışkanlık, her seçim bir etkidir. Az tüketmek, geri dönüştürmek, yerel üretimi desteklemek, doğayı savunmak... Bunlar küçük görünebilir ama zincirleme etkisi büyüktür.

Devletlerin, büyük şirketlerin sorumluluğu elbette büyük. Ancak toplum baskısı olmadan o çarklar da kolay kolay dönmez. Yani değişim sadece yukarıdan gelmeyecek, aşağıdan yukarıya da yükselecek.

Artık soru şu: Krizi yalnızca izlemeye devam mı edeceğiz, yoksa perdeden çıkıp sahneye mi adım atacağız?

Çünkü zaman daralıyor. Gezegen beklemiyor. Ve biz bu hikâyenin sadece seyircisi değil, aynı zamanda yazarıyız.