İÇERİDE VE DIŞARIDA BELİRSİZLİK İKLİMİNDE

Geçenlerde bazı yabancı yayın organlarında yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinin bu yılın en önemli siyasal ve toplumsal hareketliliği olacağına ilişkin çeşitli yorumlar yayımlandı. Anımsayacaksınız ben de özellikle son bir buçuk iki yıldır bu düşünceye ilişkin yazıp çiziyor ve anlatıyorum. Yine anımsayacaksınız o yazdıklarımda önümüzdeki seçimlerin kazanılması ya da kaybedilebileceğine dair birkaç belirsizlik alanına dikkat çekiyorum. Bu belirsizlik alanlarından ilki ve bence en önemlisi geçen yılın ilk ayında başlayan ve hala süregelen Ukrayna-Rusya savaşıdır..

Bence Rusya’nın haksız biçimde kanlı işgalle başlattığı Ukrayna savaşı, dünyanın pek çok ülkesinin ekonomisini epeyce olumsuz etkilese de Türkiye başta olmak üzere bazı bölge ülkelerinin yönetimleri savaşın yarattığı fırsatlardan faydalanmayı pekiyi becermiş durumdadır. Rusya ve Ukrayna’dan Türkiye, Gürcistan, Kazakistan ve Polonya gibi ülkelere göç eden sığınmacılar beraberlerinde paralarını ve işlerini de götürerek sığındıkları ülkelerde yeni bir hayat kurmaya zorunlu kaldılar. Geçen yılı sonlarında Aralık ayı ortasında kısa bir iş gezisi için Gürcistan’a giden bir arkadaşım Rus ve Ukraynalı göçmenlerin Gürcistan’a ayda bir milyar dolara yakın sıcak para götürdüğünü öğrendiğini bana anlattı. Bu durum yani bölgedeki savaş hali böyle devam ederse Gürcistan ekonomisine yıllık Gayri Safi Ulusal Hasılası’nın daha da yükseleceği anlamına gelmektedir. Bizdeki ekonomik veriler bilhassa son 7-8 senedir şeffaf olmadığından aynı durumun Türkiye ekonomisinde yarattığı etkiyi ve iktisadi yansımasının ne kadar olduğunu doğrusu net biçimde kestiremiyorum. Olasıdır ki, Gürcistan’da olduğu ölçüde yüksek değildir ama Ukrayna savaşının başından beri İstanbul’a gelen uçaklar dolusu Rus ve Ukraynalı iş insanının Türkiye’de banka hesabı açmaya çalıştıklarını, gayrimenkul satın aldıklarını ya da kiraladıklarını, özellikle sahil kentlerimize yerleşerek fiyat dengesini değiştirdiklerini gördük ve gözlemledik. Sizlerde biliyorsunuz, özellikle gayrimenkul satışlarında aylardır Rus ve Ukrayna vatandaşları en ön sıralarda yer almaktadır. Bu sözünü ettiğim iktisadi etkiler bir süre daha devam edecek gibi görünmektedir. Birkaç gün sonra birinci yılına erişecek olan Ukrayna savaşı, başta tahıl, doğalgaz ve petrol ürünleri lojistiği açısından Türkiye’yi Avrupa ülkeleri kadar etkilemese de aylık gıda ve enerji harcamalarımızı 4 hatta5 katına kadar yükseltmiş durumdadır. Bu durumda fiyat dengesinde kaotik bir belirsizlik yaratmıştır. Kaotik durum yani belirsizlik, kargaşa ortamı derken ülke ekonomisinde, makro dengeler açısından yaşanan bir kaotik durum olduğunu da belirtmek isterim. Ancak mevcut iktidarın belki de çok riskli biçimde 2021 yılının sonbaharından itibaren attığı bazı adımlarla ekonomik katmanlarda çok hızlı geçişler gözlendiği görülmektedir. Mevcut İktidarın söz konusu bu ekonomik tercihleri sonucunda, nüfusun yüzde 42’den fazlasının asgari ücret koşullarına, yüzde 32’sinin ise daha da zor koşullara mahkûm edildiği bir durumdan söz etmekteyim, sizin anlayacağınız..

Şu anda ülkemizdeki her 4 kişiden 3’ünü kapsayan büyük bir kitle gayet dramatik koşullara mahkûm durumda yaşamaktadır. İnsanlarımızın çoğunluğu günübirlik yaşıyor, günübirlik harcıyor, satın alıyor ve uygun fiyatlı ürün bulabilmek için her gün marketleri dolaşıyor, ucuz yiyecek maddelerinin satıldığı mağazaların kuyruklarında saatlerce beklemeyi göze alıyor. Yapılan araştırma sonuçlarına göre Türkiye nüfusunun sadece yüzde 8’e yakın bir kesimi, bankalardaki hesapların yüzde 80’den fazlasına sahip durumda gözükmektedir. İşte bu varlıklı ama azınlık kitlesi tasarruflarını çoğunlukla yabancı para birimine çevirdiği veya kur korumalı hesaplara yatırdığı için sözünü ettiğim bu kötü gidişattan gayet memnun görünmektedir. İşte bu mutlu azınlık denilen kesim, ekonomik açıdan en azından mevcut durumlarını koruyor veya gerçekleştirdikleri servet transferleriyle finansal açılardan daha da güçlü pozisyonlara geçebilmekteler. Geriye ise orta direk bile diyemeyeceğimiz oransal olarak yüzde 15-16 kadar gerilemiş bir kesim kalmıştır. Çoğu beyaz yakalı, iyi eğitimli kültürlü ve yetenekli bu gayet daralmış olan kesim ekonomimizde daraldıkça ki bu yıl yani 2023’de ekonomimiz daha da küçülmeye devam edecektir, o zaman ülke ekonomisinin motor gücü olan bu kesimin ayakta kalabilmesi, kendi yeteneklerinden çok siyasilerin tercihlerine bağlı kalmış olacak gibi görünmektedir. O yüzden görünen odur ki, bir yandan Ukrayna savaşı ve onların yüzünden olası yeni göçmen akını, bir yandan sürekli yükselen enflasyon yüzünden altüst olan fiyatlar, diğer yandan da farklı toplumsal kesimlerin durumlarının kökünden sarsıldığı büyük kaotik yani bir belirsizlik/karmaşa atmosferinde seçimlere gitmekteyiz. Ancak kanaatim odur ki asıl belirsizlik seçimlerle yaşanacaktır. Çünkü yaklaşan seçimler sadece iktidarı değil, rejimi de değiştirecektir. Değişim isteyenlerin temel iddiası budur en azından!...

Gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini henüz kestirmek mümkün değil ama rejim değişikliği demek, hayatın her alanında birçok dengenin bir kez daha değişmesi demektir. Bu durum siyasette, ekonomide ve paylaşımda tam bir türbülans yaşanabileceği anlamına gelmektedir. Yani üretim, dağıtım ve satın alma kararlarının kökten etkilenmesi demektir. Bir başka deyişle tam anlamıyla bir belirsizliğin ve de karmaşanın yaşanması hatta derinleşmesi demektir. Oysaki belirsizlik duygusu seçimler öncesi en riskli duygudur. Dünyanın her yerinde insanlar belirsizlikten hep çekinir ve bilinene, makul olana sarılmak en azından tutunmak isterler. Bu da otoriteye yönelmek ve iktidarı tercih etmek anlamına gelmektedir. İşte o yüzdendir ki, yaklaşan seçimlerde bu duyguyu dağıtacak, etkileyici bir öyküye ihtiyaç vardır. Bu öykü sadece bir siyasetçinin veya iktidarın değiştirilmesinden çok daha büyük olmalıdır ki, başarılı olsun. Eğer bu sözünü ettiğim konu başarılamaz ise 1950 seçimlerinin sonrasının en önemli seçimleri yani 2023 seçimleri ve Türkiye’nin geleceği heba edilebilir, aman dikkat!..