Kimsenin “yaşam” garantisi yok.
Ama bu topraklar öyle çılgın bir hal aldı ki…
Nicedir kadınların hayatı yok zaten…
Çocukların da maalesef olmadı, çocukluklarını bile yaşatmaz hale dönüştük!
Yok işte.
Kız çocukları.
Erkek çocukları.
Genç kızlar.
Kadınlar.
Katlediliyor.
Yoklar!
Yetmemiş olacak ki sokak hayvanlarına bulaştı ellerimiz.
Yaşar Kemal boşuna söylememiş: “Bu ülkede dört şey olmayacaksın: Kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı.”
Kadın, çocuk, ağaç zaten tamamdı(!), sokak hayvanları da eklendi. Dört dörtlük isabet.
Toplumu iyi tahlil etmenin sonucudur bu.
Görmek isteyen için her şey ortada.
Ama siyasetin kör bakışı maalesef tamamen kendi kulvarına yönelik hareket ettiği için zamanında Uğur Mumcu’dan Necip Hablemitoğlu’na kadar nice isim tarikat tehlikesine dikkat çekerken görmezsen eğer; göz göre göre gelmedi mi işte darbe girişimi?
Narin topraklar buraları…
Hani sosyal medyada yazıyor ya vatandaş…
Atla uçağa dört saat batıya uç Norveç… Dört saat doğuya uç Afganistan… Bir taraf 100 yıl ileride, diğer taraf 1000 yıl geride…
Tam da ortasında kalınca böyle oluyoruz işte.
Çünkü eğitim, bilgi ve doğrulukla beslenmiyoruz. Eski GK Başkanı eğitimin amacı “bilgi” değildir diyebiliyor. Bir rektöre afakanlar basabiliyor okumuşlar konu olunca!
Haliyle, tamamen kendini karıştırmakla meşgul ülke.
Bile bile yapılan hatalar silsilesi bir türlü sonlanmıyor.
İstense Norveç gibi olabilecek potansiyele sahipken bir bakıyorsunuz inanılması güç şekilde üçüncü dünya seviyesine inmişiz.
Özgürlükler, hukuk, eğitim, sağlık, üniversite, adalet, medya, diplomasi, dışişleri, Meclis…
Nereye baksan tel tel…
Pek çok alanda 20 yıl önceki halimizi mumla arar olduk, ekonomideki tabloyu tümüyle ayırın bir de, öteki tarafa koyun…
Nasıl bir kaos içine düştük ki iki adım ötede cami varken caddenin ortasında namaz kılıp şov yapanlar mı ararsınız yoksa aklı fikri cinsellikte olan sığ söylemler mi?
Yahut son zamanlarda iyice artan şekilde karşımıza çıkan, parklarda, meydanlarda, umumi yerlerde utanma ve ahlak gibi duyguları yok olmuş insanların cinsel ilişkiye girmelerini mi?..
Tahteravallideyiz sanki.
Bir o tarafa, bir diğer tarafa… Ama hep aşağıya, hep daha karamsarlığa…
Narin 8 yaşındaydı.
Fotoğraflarından tüm Türkiye’nin Narin’i oldu, sıcacık, yüzü aydınlık mı aydınlık…
Hiç yere canına kıydılar.
Tutuklu sayısını takip edemez hale geldik, bu satırların yazıldığı dakikalarda 12’ye yükselmişti…
Amca, abi, anne, yenge, kuzen, başka bir kuzen, akraba, başka bir akraba, komşu, falan….
Türkiye; günlerdir Narin hikayesine odaklandı.
Araya Sıla bebek girdi misal; ki daha ne Sıla acısı yaşadı ne Narin gözyaşları aktı bu topraklarda…
Nasıl gözleri var Narin’in…
Bıraksalardı ışıyacaktı geleceğe.
Bırakmadılar.
Hem de kendi kanından olanlar….
Narin için denilebilecek tek söz “adaletin gerçekten en ağır cezalarla tecelli etmesi” ötesinde söz kalmadı çünkü.
Şimdi yine “idam” falan isteniyor ya..
Her kızdığımızda, her çileden çıktığımızda dile dolanıyor ya…
Siz ağırlaştırılmış müebbet verin ve onu tam infaz ederek uygulayın hele…
Hele bir verdiğiniz cezaların abuk infaz sistemini değiştirin, ağırlaştırılmış müebbet alanın müebbetini görsün ülke…
Narin topraklardayız.
Dünyanın ortası.
Kafalar karışık.
Gaflet ve delalet içinde olanlar hala Cumhuriyet, Atatürk, Anayasa’nın değişmez maddeleri ile uğraşıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin yeni başkanı daha ilk konuşmasında Anayasayı ihlal eder tarzda konuşuyor.
Öyle narin konumdayız ki.
Nefes almak öyle zorlaştı ki.
Boğulmak üzereyiz.
Ama siyaset, ah o kör siyaset…. “Lay lay lom” kendi evreninde!