Ah! Şu gidişler, zamansız, apansız ve ansızın gidişler. Bir daha istesen dahi dönüşün mümkün olmadığı sonsuzluğa gidişler. Kendi sözleriyle “Yıldızlarda kayar durmaz yerinde” misali bir değerimiz, bir yıldızımız daha göçüp gitti şu fani dünyadan. Ülkemizde A-Z’ye her yaşta ve her kuşakta iz bırakmış bir Ferdi Tayfur geçti bu dünyadan. Onun şarkılarıyla hüzünlenmeyen, eğlenmeyen ve koro halinde şarkılarına eşlik etmeyen kimse yoktur.

 

“Ferdi Tayfur'un yeni kaseti çıktı.” Bu sihirli cümleyi duyduğumuzda düşerdik çarşı pazar yollara. İlk durağımız Ödemiş’in kasetçi dükkânı olurdu. Vitrine dizilmiş rengarenk plaklar ve kasetlere saatlerce bakardık. Öyle D&R ve müzik marketler nerede? Dijital platformların daha adı duyulmamış. Siyah beyaz renkte TRT'den başka televizyon yok. TRT radyosundan başka radyo yok. Ücra yerlerde kasetçilere hemen kaset gelmezdi. Haftalarca uğrar sorardık Ferdi Tayfur'un kaseti geldi mi? Alır almaz kaseti stereo teyp’e takıp dinlemek için can atardık. Saatlerce parçaları başa sardırıp bir daha, bir daha sonu gelmezdi dinlemelerimizin.

 

Zaman geçiyor, Büyükşehirleri kendimize yurt edindiğimiz zamanlar. Yıl 1994 Büyükçekmece sahilde küçük bir kafe işletiyoruz. Dönemin ünlü yönetmenlerinden Şahin Gök müdavimlerimizden birisi. Show TV için 155 polis imdat diye bir dizi çekiyor. Dizinin başrol oyuncuları Necla Nazır ve Murat Soydan. Bizden, birkaç sahneyi burada çekebilir miyiz? Diye ricada bulunuyor. Gün aşırı mekânda çekimler yapılıyor. Necla hanım ve Murat beyle de kaynaşıyoruz. Onları da müdavimlerimize katıyoruz.

 

O dönemde Ferdi Tayfur ve Necla Nazır evliler. Yine bir çekim günü Necla hanıma şakayla karışık “bu mekân hiç baba görmedi Ferdi babayı da burada misafir etmek isteriz” diyorum ve gülümsüyor bana. İki üç gün sonra şarkılarıyla büyüdüğüm ve büyük bir hayranı olduğum o efsane adam Necla Nazırla birlikte içeri giriyor. Elim ayağıma karışıyor. Mütevaziliğiyle, sevecen kişiliği ve hoş sohbetiyle bizleri mest ediyor. Sanki yıllardır tanıdığımız bildiğimiz bir adam karşımızda oturuyor.

 

Artık onu hatırlatacak ve bir başka hüzün taşıyacak bu şehrin geceleri. Onun şarkılarını duyduğumuzda hasret sancıları başlayacak yüreğimizde. Ben de özledim bende diyeceğiz hep bir ağızdan. Belki de bir sabahçı kahvesinde Uykum firari, gecem firari, ben firari bu saatte. Ölüm bir soluk bir nefes kadar yakın olmuş ensemde şarkısını mırıldanacağız uykulu gözlerle.

 

Riyakâr olmanın anlamı var mı? Beni sevdiğinde söyle yalan mı? Sözleriyle sual soracağız aşk denilen kelimeye. Baharım solmadan eskidi ömrüm, çıkmaz bir sokağa benzedi gönlüm. Leyla'sı olmayan mecnuna döndüm, olsan içmez miydin benim yerimde? Diye kadeh kaldıracağız batan güneşe. Yine o bilindik şarkı dilimizde. Güneş belki doğacak, belki de doğmayacak. Biliyorum bu son sabah seni benden koparacak.

 

Yine bir bahar sabahında, Nisan yağmurlarında sırılsıklam ıslanacağız. Yine sensiz hasret bulutlarıyla dertleşeceğiz. Farkında olmadan üşüdüğümüzün hasret ateşiyle kavrulacağız. Yaşanmışlıklara, terk edilmişliklere isyan edeceğiz. Benim böyle feryadımı duymuyor musun? Sensin benim tek tesellim, anlamıyorsun? Diye haykıracağız. Gelsin, görsün ve yaşatsın isteyeceğiz damla damla mutlulukları. İstersen sessiz gel, haber vermeden göreceksin beni ben ne haldeyim diyeceğiz. Kadere ve kedere türküler söyleyeceğiz. Bize miras bıraktığı her bir melodide ve her bir nakaratta teselli arayacağız.

 

Gün gelecek köyümüze dönüp Fadime'nin düğününde halay çekeceğiz. Emmioğlunun şerefine kadehler kaldıracağız. Yüce dağ başında yine atlar yayılacak. Mezarın üstü beş karış otlara karışacak. Gönlümüzde sevgin, dilimizde seni hatırlatacak bir şarkı ve biz seni hiç unutmayacağız. Bilinmez neleri getirir zaman, bilinmez neleri götürür zaman. Aşka bir hatıradır maziden kalan, bir gün gitsen bile hatıran yeter. Bir yanda yaşanan o güzel günler, bir yanda anılar bir yanda dünler. Seni yaşatacak neler var neler

Bir gün gitsen bile hatıran yeter…

Büyük ustaya saygıyla.

Sağlıcakla…

Damga gazetesinden alıntıdır.

 

Saygılarımla

Osman Köse