Bir laf vardır; “denenmiş denenmez” derler. Geçmişteki hatalardan ders çıkarmadan denediklerimizi tekrar baş tacı yapıyoruz. Ah benim ekonomisi yerlerde ülkem kimlerin eline kaldın. Denize düşen yılana sarılır misali denediklerimizden vaz geçemiyoruz. Tekrar denemek ve kurtuluş umuduyla ekonominin başına getirdiğimiz bakanımıza bakar mısınız? Halkına “yerel halk” diyecek kadar bilgi ve empati yoksunu Türkiye Cumhuriyeti ekonomisini teslim ettiğimiz bir bakandan bahsediyorum.
Bakan Mehmet Şimşek, Uluslararası Finans Enstitüsü tarafından düzenlenen Küresel Görünüm Forumu'nda Türkiye ekonomisini değerlendirirken "Türk varlıklarına çok güçlü bir ilgi var. Yerel halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerekiyor" diyor. Ve bu cümleyi uluslararası bir formda söylüyor. Yani halka yalan söyleyerek kandırarak enflasyon düşüyor algısı yapmamız gerekiyor diyor.
Haklı mı? Evet haklı, iki-üç yerde daha doğalgaz rezervi bulduk dese alkış tutacak bir kitle mevcut. Ülkemizin her yerinden petrol fışkırıyor dese sevinç nidaları atacak topluluk var. Uzayda yeni bir ülke inşa ettik dese taşınmaya hazır bir toplum var. Yalan, riya ve kandırma üstüne kurulmuş bir siyaset anlayışıyla bizi köleliğe mahkum eden bir siyasi oluşum var.
“IMF bu ülkeye ayak basamaz” diyen asrın liderimiz, IMF den para koparmak için görüşmelere başladı bile. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) baş yardımcı Genel
Müdürü Gita Gobinath "Türkiye Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Türkiye'nin ve dünyanın görünümü üzerine mükemmel sohbet" diye yazarak fotoğraf paylaşıyor. Arkadaş bir sözünüzün de arkasında durun. Çıkın! Halka biz yönetemedik, beceremedik, başaramadık deyin. Bunu söyleyerek en azından doğru bir şey söylemiş olursunuz. Borçla harçla kim olsa yapar. Otoyol yapar, köprü ve şehir hastaneleri yapar. Halkın cebinden çıktıktan sonra herkes bunları yapar. Dolara endeksli ödeme garantisi ile vasıfsız işçi bile yapar.
“Babalar gibi satarız” diyen zatı muhterem nerede? Göçüp gitti bu dünyadan. Akasından iyilikle ve dua ile anılacak bir iz bırakmadan. Sattıklarınızın yerine ne koydunuz? Kaç fabrika açtınız? Kaç vatandaşınıza istihdam sağlayacak projeleri hayata geçirdiniz? Olanları yok etmekten başka bir çabanız olmadı. Bir ülkeyi 20 sene geriye götürmek için başka türlüsü olamazdı.
İktidarın bakanlık verip “başarısız oldu” diye kapı önüne koydukları ve arkasından bir dünya laf ettikleri insanları tekrar aynı göreve getirdiklerinde hep şu hikaye aklıma gelir. Bir gün bir kilisenin kapısında iki dilenci peydah oluyor. Biri temiz pak nur yüzlü, diğeri pasaklı karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten.
Temiz, pak olanın önünde bir yazı; "ben yoksul bir Hristiyan'ım, lütfen yardım edin.” Karanlık suratlı olanın da önünde bir yazı var; "Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudi’yim. Paraya ihtiyacım var." Pazar ayininden çıkanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hristiyan dilenciye sadaka veriyorlar.
Haftalarca böyle sürüp gidiyor bu iş. Sonunda papaz Yahudi dilenciye acıyor, yanına yaklaşıp diyor ki; "Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç-beş de sen kazanırsın, karnın doyar."
Yahudi dilenci gülümsüyor, diğer dilenciye dönüp şöyle diyor; "işittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor” Yani, ilk bakışta bize taban tabana zıt gelen seçenekler arasında, her şey hayal bile edemediğiniz bağlar ve kurgulardan ibaret olabilir. Siyaset de böyle olmuş. İçerideki pazarlıkları bilmeden bizler saf düşüncelerle vatan millet derdindeyiz.
Sağlıcakla…
Damga Gazetesi’nden alıntıdır.
Yorum yapın