Batı dünyasında şöyle bir yaygın kanaat bulunmaktadır; “Müslüman ülkelerin çoğunluğunda her alanda çok kısıtlı olan ama din alanında hiç bulunmayan şey düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Müslümanların yaşadığı ülkelerde din alanında yeni ve farklı bir düşünceye, yoruma, bakışa asla geçit yoktur! Eskiler ne düşünmüşse ne söylemişse, nasıl yorumlamışsa onların bu görüşlerine aykırı ya da onlardan farklı bir şey söylemek her türlü küfrü, hakareti, maddi ve manevi anlamda her türden linç edilmeyi kesinlikle göze almayı gerektiriyor.”
Bu ve buna benzer görüş ve kanaatlere tam anlamıyla kesinkes katıldığımı söyleyemesem bile tümüyle de reddettiğim elbette söylenemez!..
Bu konuyu daha derinlemesine irdelemeye başlamadan önce şunu belirtmek isterim; Roger Garaudy’nin “Ben, İslam’ın indirildiği zamanın sorunlarına getirdiği çözümleri olağanüstü buluyorum. Ama onların bugün de aynen uygulanmak istenmesini aptallık olarak görüyorum. Bugünün sorunlarına o gün için olağanüstü bulduğum o çözümlerden esinlenerek yeni çözümler üretmenin kaçınılmaz olduğuna kesinlikle inanıyorum!” sözünü kaç defa daha tekrardan okumak ve iyi anlamak gerektiğine inanıyorum. Batı dünyası, birçok alanda şöyledir, böyledir, denilebilir. Birçok yönüyle eleştirilebilir ama düşünce özgürlüğü alanında ulaştığı, eriştiği seviye elbette çok önemlidir. Geçenlerde bir yerde okumuştum; yıllar önce bir psikolog, kalabalık bir öğretmen topluluğuna verdiği seminerde şöyle demiş: “Herhangi bir Müslüman ülkede bir kişiye ‘senin kardeşin eşcinselmiş’ deseniz, sizi ölüm de içinde her türlü kötü davranışla karşı karşıya bırakabilir. Ama aynı şeyi bir Batılıya söyleseniz, ‘Kendi tercihidir, beni ilgilendirmez’ anlamında bir cevapla karşılaşırsınız.” Bizler “Her koyun kendi bacağından asılır!” sözünü her fırsatta tekrarladığımız halde onu hiçbir zaman pratiğe yansıtamamışızdır. Batılı yazarlar, aydınlar, filozoflar tarafından söylenmiş şu sözler onların da bu özgürlüğe kolay ulaşamadıklarına işaret etmektedir: “Tehlikeli olmayan bir düşünce, düşünce diye anılmaya bile değmez.” Oscar Wilde “Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye kalkışır.” Paul Valery “Düşünce özgürlüğü olmaması insanların düşüncelerini söyleyememesi değildir, düşünce özgürlüğü olmaması insanların düşünememesidir.” Jeann Paul Sartre
Ülkemizde özellikle son otuz, otuz beş yıldan bu yana İslam’ı yaşadığımız zamana göre anlamaya ve yorumlamaya çalışan bir düzine kadar ilahiyat profesörü çabalarıyla, verdikleri eserlerle takdirlere, tebriklere konu edilmesi ve ödüllendirilmesi gerekirken tersine hakaretlerden hakaret, ölümlerden ölüm beğenmeye muhatap edilmiştir. Bunları birçoğu da linç edilmekten kurtulamamıştır. Bu yüzden bu insanlar ya yurtiçinde yaşadıkları yerlerden ayrılmak ya da yurdu terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu dar görüşlülüğün, bu hoyratlığın tarih boyunca Müslümanlara ne kadar pahalıya mal olduğunu öğrenmek isteyenler Yaşar Nuri Öztürk’ü, Mustafa Öztürk’ü, Mehmet Azimli gibi ilahiyatçı yazar ve benzeri ilahiyatçı akademisyenleri dikkatle okumalıdırlar, diye düşünüyorum. Sözün özü; yani demem o ki, bağnazlığın, yobazlığın bu denli tavan yaptığı, cehaletin, din üzerinden safsata ve hurafelerle bu denli kutsandığı, manevi duyguların bu sömürülerek inanç bezirganlığının korkunç derecede kabul görerek bu denli artış gösterdiği bir ortamda bu kadarcık bile yazarak, anlatarak konuyu irdelememe bile biliyorum ki yadırganacak, kimi sersemler tarafından sözüm ona ayıplanacaktır! Ama olsun, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış misali, ben ve benim gibiler gidecek onucu köyleri daima buluruz ama devran dönüp derenin suları doğru akmaya başladığında bu softaların ne gidecek onuncu köyleri, ne bir avuç su içecek, yüzünü yıkayacak dere dahi bulamayacaklarına ben çok eminim!..
Yorum yapın