Türkçemize yerleşmiş bazı özdeyişler, deyimler ve atasözleri yanlış kelimelerle ifade edilmektedir. Sözgelimi "Dinime küfreden bari Müslüman olsa!" deyişi tamamen yanlıştır. Doğrusu ise "Dinime dahleden bari müselman olsa!" dır. Bir başka yanlış sözcüklerle ifade edilen, Türkçemize maalesef yanlış yerleşmiş özdeyiş ise "Memleketin pür meali" dir ki bu deyim aslında "memleketim pür melali" şeklinde söylenmelidir. 'Pür melal' sıkıntılı, hüzünlü hal yani durumu ifade eden bir deyimdir. Yani 'memleketin pür melali' derken kast edilen 'memleketin hüzünlü, sıkıntılı hali' anlamında bir deyiş ortaya konulmaktadır. İşte o nedenledir ki bugün yazımın başlığını "Memleketin pür melali" şeklinde atarken memleketimizin şu anda ki kasvetli, hüzünlü, sıkıntılı halini düşündüm. Böyle düşünürken de bu durumu ifade edecek özdeyişin halk arasında yaygın olarak yanlış kullanıldığını bildiğimden yazımın başlangıcında okuduğunuz bu kısa açıklamayı yaptım. Şimdi gelelim konumuza..

Efendim, memleketim pür melali yani memleketin hali sıkıntılı, hüzünlü ve de kasvetli ya işte o nedenle ülke gündemine ve günceline ilişkin 'denk düşecek' yani 'cuk' oturacak iki kısa fıkranın sizleri hem birazcık gülümseteceğini hem de düşündürerek bilinçlendireceğini düşündüm. Umarım okuyunca beğenirsiniz; 

“Köyün birine bir hırsız dadanmış, o hırsız öncelikle köyün camisine dadanmış. Cemaat her namaza durup imam 'Allahu ekber.' deyip cemaatle birlikte namaza durduğunda o hırsız hemen hem caminin içinde hem köyde harekete geçiyor, camide ve çevresindeki evlerde eline ne geçirirse çalıp çırpıyormuş. Bir gün, iki gün derken köylüler bir gün hırsızı yakalamışlar. 'Ne yapalım, hırsıza nasıl bir ceza verelim?' düşünmüşler ve ihtiyar heyeti sonunda uzun tartışmalardan sonra bir karar vermiş. O verilen karar ilginçmiş 'Bu hırsızı camiye imam yapalım.' demişler. Bu kararı alırken 'Böylece önümüzde olur, cemaate namaz kıldırır, o zaman hırsızlık yapamaz.' diye düşünmüşler. Hemen hırsızı imam yapmışlar. Sonrasında aradan aylar geçmiş ve daha önce köyden ayrılan bir vatandaş bir süre sonra köye geri dönmüş. O adam ilk karşılaştığı köylüye merakla sormuş; 'Ya şu bizim hırsız ne yapıyor, İmam olunca uslandı mı, hırsızlıkları sona erdi mi, köylü artık rahat etti mi?' diye de sormuş. 'Ne gezer!' yanıtını vermiş köylü arkadaşı ve devam etmiş 'İmamlığa devam ediyor ama hırsızlığını da sürdürüyor.' Bunun üzerine 'Nasıl oluyor o?' diye sormuş o adam. Cevap gecikmemiş 'Allah’ı var, artık çalmıyor. Gerçekten artık çalmıyor. Hatta günde beş vakit (hırsızlık günahtır ey cemaat, aman ha, sakın çalmayın, çırpmayın!) diye vaaz veriyor.' Bu cevabı alan adam iyice meraklanarak tekrar sormuş; 'Ee, peki ne o zaman derdiniz, çalmıyormuş artık!' Köylü gülümseyerek hemen yanıtlamış; 'Çalmıyor ama iki tane adam tuttu, artık onlara çaldırıyor, hep birlikte malı götürüyorlar. Onlar yüzünden camimizde halı, kilim, evlerde kap, kacak, tencere, tava kalmadı be yahu!.."

Şimdi sıra geldi, memleketin bugünlerdeki pür melaline uygun, gündem ve güncel durumuna dair ikinci fıkramızı anlatmaya;

"Bir köyden diğerine bir heyet gitmiş. O köy halkından olan bir siyasetçi de köy kahvehanesinde oturuyormuş. Muhtar gelen heyeti o siyasetçiye haber vermek için yanına gitmiş; 'Komşu köyden heyet geldi. Yolsuz kalmış insanlar, seninle konuşmak istiyorlar, Hal çaresi arıyorlar.' demiş. Bunun üzerine siyasetçi hemen ayağa kalkmış; 'ooooo, öyle mi? Pekala hemen gelsinler, madem yolsuzlar başımızın üstünde yerleri var, dertlerine çare buluruz!' demiş. Muhtar şaşırmış biçimde; 'Yok efendim, galiba yanlış ifade ettim. Köylerinin yolu yokmuş, veya yapılmamış. onu konuşmak istiyorlar. Senden de çare bulmanı istiyorlar.' demiş. Bunun üzerine köydeki o politikacı çok sinirlenmiş ve şöyle demiş; 'Ulan o zaman benimle ne işleri var, Ben sandım ki, yolsuzluk yapmışlar ve başları derde girmiş, benden yardım istiyorlar. Yahut parasız kalmışlar, kredi çekmek için benden yardım talep edecekler. İkisi de değilmiş yahu! Bana ne kardeşim. Birkaç boş vaatle boyayın gözlerini gönderin, benim gözüm görmesin!.'