Geçenlerde Deniz Zeyrek yazmış NEFES’deki sütunlarında: ‘Gazeteciliği çok sevmemin nedeni nedir biliyor musunuz?’ Diye sormuş ve kendi sorusunu şöyle yanıtlamış; ‘Gerçeği yazdığınız sürece, güçlünün değil haklının, zulmedenin değil mağdur olanın ve adaletin yanında olduğunuzda kimseye eyvallahınız olmuyor.’

Gerçekten de öyle. Bildiğinizi ve gerçekleri yazdığınız sürece güçlünün veya güçlü görünenin değil de haklının yanında olduğunuz müddetçe zalimin değil mağdur olanın ve gerçekten adaletin yanında olduğunuzda hiç kimseye ‘EYVALLAHINIZ’ olmuyor, olamaz da!..

Tam da 37 yıldır bu felsefe, bu zihniyet ve bakış açısıyla, bu mesleği yaptım ve Allah ömür verdiği sürece de alnımın akıyla yapacağım ve bunu yapmanın bir bedeli varsa da şimdiye kadar olduğu gibi ödemeye razıyım.

Şimdi kaldığımız yerden devam edelim. Bugün sıra geldi; 21 Temmuz 2016 Perşembe günü bu sütunlarda neler yazıp anlattığımı anlatacağım.  Evet, bugün tam sekiz yıl öncesine dönüp o günkü yazımı yani 21 Temmuz 2016’da o günkü DEMOKRAT gazetesinde DOBRA DOBRA sütunlardaki yayımlanan yazımı sizlere tekrardan biraz özetleyerek sunacağım. Yaklaşık olarak bir hafta önce 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi Fethullahçı hain cunta mensubu askerler tarafından girişilen ama başarısızlıkla sonuçlanan bir darbe kalkışması yaşandı. ‘Şükürler olsun’ ki bastırıldı. Geçenlerde bir yerde okumuştum. Bilhassa darbelerin çokça yaşandığı Güney Amerika, Afrika, Asya ve Ortadoğu ülkelerinde bu tür zor dönemlerde yani demokrasi ve hukukun askıya alındığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün tıkandığı, baskıların arttığı dönemlerde kültür, sanat, edebiyat ürünleri çoğalmaya başlarmış. Her biri ‘KARA MİZAH’ türü ve ürünü olan fıkralar, öyküler peşin sıra anlatılırmış!..

Türkiye'de geçmişte ‘darbe karşıtı’ fıkralar üretilmiş midir?

Doğrusu pek bilmiyorum ama 12 Eylül darbesi dönemine dair fıkra gibi anlatılan bir öykü duymuştum. 1980’li yılların sonlarında bir vesileyle Ankara’ya gittiğim zamanda siyasetçi olan Balıkesir kökenli bir büyüğüm anlatmıştı. Sonra da bir dergi de bana anlatılan fıkranın aynısını okumuştum. Gerçekten yaşanmış mıdır, yoksa uydurulmuş mudur bilmiyorum ama o öykü/fıkra aynen şöyledir;

12 Eylül 1980 darbe döneminde gazeteci kökenli Ali Baransel, tüm basın-yayından sorumlu kişi olarak atanır. Bir gün gazetelerden birinde bir fıkra yayınlanır. Darbe lideri Kenan Evren bu fıkrayı görünce çılgına döner. Fıkra şöyledir:

Güney Amerika'da bir uzmana sormuşlar; ‘Darbe yapmak mı daha kolaydır, yoksa turşu yapmak mı?’ Uzman, ‘Darbe yapmak daha kolaydır. Çünkü hıyar turşusu yapmak için aynı boy taze hıyarları seçeceksin, onları uygun kıvamda tuz, limon, sirkeli suyun içinde uygun süre bekleteceksin. Oldukça uzun iştir ama darbe yapmak için üç hıyarı yan yana getirmek yeterlidir.’ demiş. Kenan Evren, bu fıkrayı okuyunca derhal Ali Baransel'i çağırmış; ‘Bu ne rezalet, böyle bir saçmalığın yayınlanmasına nasıl izin verirsin, neden kontrol etmezsin!’ diye çıkışmış. Ali Baransel ne olduğunu anlamak için gazetedeki fıkraya bir göz atmış ve ‘Sayın paşam, boşuna üzülüyorsunuz, bakın burada üç hıyar diyor, beş hıyar demiyor ki!’ demiş. Bunun üzerine Kenan Evren gazeteyi alıp fıkrayı tekrar okuyunca ‘Evet, üç hıyar diyor, beş hıyar demiyor!’ diye hak vermiş!..

Yunanistan'da da 1967’de yaşanan Albaylar Cuntası’nın Darbe döneminde, ilginç fıkralar üretilmiştir. Birisi Şöyledir; Yolda ıslık çalarak dalgın yürüyen bir polis, bir ara o dönem yasaklı olan Mikis Theodorakis'in bir şarkısını çaldığını fark eder. İrkilir. Hemen önünde yürüyen vatandaşı, Mikis Theodorakis’i dinlediği için derhal tutuklayıp, götürüp hapse atar. Amirine de ‘Teodorakis’i bulamadım, onun şarkısını dinleyeni tutuklayıp, getirdim.’ Yanıtını verir ve takdir alır.

Komşu Yunanistan’da 1967 Albaylar Cuntası’nın yaptığı darbe dönemine ilişkin üretilen bir başka fıkra ise aynen şöyledir; Kalabalık halk otobüsünde, adamın biri, bir diğerinin ayağına basar ve oralı olmaz. Ayağına basılan adam ‘Af edersiniz’ der ve sorar ‘Siz yoksa albay falan mısınız?’
Adam ‘Hayır değilim.’ Yanıtını verir. Ayağına basılan adam yeniden sorar; ‘Peki, ailenizden biri, orduda görevli mi?’ Yine ‘Hayır.’ Yanıtını alır. Tekrar sorar; ‘o zaman polis falan mısınız?’ Ama yine ‘Hayır!’ der. Sonunda ayağına basılan adam sinirli biçimde şöyle der; ‘O zaman çek lan! pis herif ayağını, bir saattir ayağıma basıyorsun!’

Yunanlılar biz Türkler gibi mizahı sever. Darbe dönemine ilişkin birkaç Yunan fıkrası daha anlatalım;

1967’deki Darbe’nin lideri General Papadopulos'un eşi Despina, Papadopulos'a sormuş: ‘Aşkım, sen bir kadında güzelliği mi tercih edersin, yoksa zekayı mı?’ Papadopulos; ‘Hiçbirini bir tanem’ demiş ‘ben sadece seni tercih ediyorum. Bana yeter!’ Yanıtını vermiş.

Yunanistan’daki 1967 Darbesinin liderlerinden Pattakos, Çin'e gider. Mao'yla yapılan resmi görüşme sırasında Yunanlı darbeci sorar: ‘Sizde ne kadar başkaldıran, isyancı var, acaba?’ Mao ‘Bizde pek fazla yok’ karşılığını verir ve şunu söyler; ‘on milyon kadar asi isyancı olduğunu tahmin ediyoruz!’ Darbeci Yunan Generali Pattakos yanıt verir; ‘bizde de aşağı yukarı o kadar asi var!’

Bu arada anımsatmakta yarar var. O zamanlar Yunanistan’ın nüfusu 10 milyon, Çin’in ise 1 buçuk milyardır.

Bunlar benim seçtiklerim. Daha birçok darbe karşıtı, böyle fıkra ve kısa öyküler var. Ölümler, acılar, işkenceler yaşandığı dönemlerde darbelere maruz kalmış halklar tarafından üretilmiş. ‘Darbeler Cuntalar olmasın, o acılar bir daha hiç yaşanmasın, buruk da olsa sizleri birazcık gülümsetsin!’ Diye yazdım, sizlere bilhassa anlatma gereği duydum!..