Bu soruya cevap oluşturabilecek çeşitli bilimsel kaynaklardan derlenmiş, akademik dil ile kaleme alınmış bir yazı geçenlerde İnternet’te gezinirken gözüme çarptı. Erol Ertuğrul imzasını taşıyan bu yazıdan kısa alıntılar yaptım ve biraz sonra ilgiyle okuyacağınızı umduğum bu yazımı oluşturdum. Efendim, 27 Temmuz 1923 günü Atatürk, Kastamonu’da yaptığı konuşmada “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyettir!” demiştir. Atatürk bu sözleri tarikatların ülkeye ne kadar zarar verdiğini gördüğü için söylemiştir. “Ulusumuza karşı kötülükler hep din kisvesi altında gelmiştir!” sözleri de ona aittir. Cumhuriyet’in Devrim yasalarından olan tarikatların kapatılmasına ilişkin yasa 30 Kasım 1925 tarihinde çıkarılmıştır. Aradan yüz yıla yakın bir süre geçmesine karşın tarikatlar, dini cemaatler, ülkemizi idare edenlerin bugünlerde ‘aleni ortağı’ olarak yine ülkemize zarar verme çabası içindeler. Üniversiteyi kazanan ancak kalacak yurt bulamayan gençlerimiz tarikat yurtlarında tarikatların ağına kolayca düşüyorlar. Okullara ‘danışman’ adı altında imamlar atanıyor. Seçmeli din dersleri zorunlu duruma getirildi. İlköğretim kurumlarında mescit oluşturulması zorunlu duruma getirildi. Ana okullarına dahi mescit yapılıyor. Öğretmenlere din eğitimi verilmesinden söz ediliyor. Bu uygulamalarla belli ki medreseler geri getirmek amaçlanmıştır. Bütün bunlar anayasamızın laiklik ilkesine aykırı olarak yapılıyor. Laik Cumhuriyetten din devletine geçişin taşları döşeniyor. İlköğretim öncesi çocukları için kızlar da tesettürlü, erkek çocukların da sarıklı cüppeli törenler yapılıyor. Küçük çocukların beyinleri yıkanıyor. Bu törenlere Cumhuriyet’in valileri de katılıyor, destek veriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde değil de Ortadoğulu bir Arap ülkesinde miyiz? Tarihten bugüne kadar bakınız lütfen, hangi ülke, hangi ulus, din kurallarına dayanarak ileriye gitmiştir? Hangi ülke din kurallarına dayanarak gelişmiş ve kalkınmıştır? Din kurallarını rehber etmenin hangi ülkeye, hangi ulusa, hangi ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına ne gibi bir yararı olmuştur?
Öte yandan ülkemiz gün be gün, Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı sayıları on beş milyonu aşan göçmenlerle doldurulmuştur. Ülkemizin demografik yapısı değiştiriliyor. Bunlar ‘ÜMMET’ denilerek kanımca bilinçle yapılmaktadır. Buna karşılık bu ülkenin Cumhurbaşkanı göçmenlere sahip çıkarak ‘onları asla göndermeyeceğiz’ diyebilmektedir. Kıyı kentlerimizde ve özellikle İstanbul’da Araplar sürekli taşınmaz yani mülk alıyorlar. Ülkemiz yirmi bir yıldan bu yana AK Parti yönetiminde adeta geriye götürülmesi çabası içindedir. Çağdaş, uygar anlamda öyle sayılabilecek ne varsa bu ülkede yok edilmek istenmekte, Cumhuriyetimiz irtica, yani din kıskacında Araplaştırılmaya çalışılmaktadır. Devleti idare edenler eli ile tüm bunlar fütursuzca yapılırken Kuran kurslarında ve tarikat yurtlarında küçük öğrencilere taciz, tecavüz edildiği cinsel istismara uğradıkları ne çabuk unutuluyor! Üstelik bu eylemler tekil, münferit değil, maalesef sıradan hale geldiği, her olayın üstünün bir şekilde örtüldüğü de ne çabuk unutuluyor!..
Cumhuriyet’imizin 100. Yılına erişmenin haklı gururunu ve mutluluğunu epeyce buruk ve hüzünlü biçimde kutluyoruz. Çünkü yukarıda anlatmaya çalıştığım gelişmeler buna sebeptir, gerekçedir!..
Ancak; Cumhuriyetimiz yüz yaşına basmışken tüm bunları kabullenecek, tüm bunlara susacak değiliz. Tehlikenin elbette farkındayız. Laik Cumhuriyet, bilim ve akıl olmazsa olmazlarımızdır. ‘İrticai karşı devrime’ asla izin vermeyeceğiz. TSK’ye tarikatların sızmış olmasına karşı durmak gerekmektedir. 29 Ekim 2023’ün öncesi ve sonrasında gerçekleştirilen 100. yıl kutlamaları tüm bunların en belirgin kanıtı ve gurur kaynağıdır!..
Yorum yapın