Ulusal Kurtuluş Savaşı Başkomutanı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
‘Türk milletinin tabiat ve şiarına en uygun olan idare tarzı, Cumhuriyet idaresidir.’ sözüyle
Cumhuriyet’in gerçekten Türk Ulusu için en uygun yönetim şekli olduğunu ifade etmiş,
Cumhuriyet’in fazilet olduğunu vurgulamıştır. Bu sözlerin sahibi, Cumhuriyet’in kurucusu,
Türkiye’nin mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, padişahı, kumandanları, İttihat ve Terakki
Cemiyeti’ndeki arkadaşlarını cesaretle eleştirmiştir. Cesaretle yaptığı tüm bu eleştirilerine,
memleketin kötü gidişinde sorumlu tuttukları hakkında korkmadan ve çekinmeden konuşması
üzerine yakın çevresi ve arkadaşları Atatürk’e sorarlar; ‘Peki Kemal sen olsan bu vaziyette ne
yaparsın?’ Hemen yapacaklarını anlatır. Önce memleketin ve ordunun genel bir tasvirini yapar. ‘Önce
Padişah indirilecek yani Saltanat yıkılacaktır, ordu yeniden kurulacaktır.’ İşte bu tartışmalar bu
genişliğe varınca, artık hayal gücüde devreye girer. İlerde ve günün birinde edineceği yetkileri
biliyormuş ve sanki bu yetkiler daha şimdiden elindeymiş gibi etrafındakilere görevler, meslekler
dağıtmaya başlar. Hem de gayet ciddidir. Karar ve emirleri kesindir. ‘Seni Harbiye Nazırı yapacağım,
sen Başvekil olacaksın.’ demeye başlar. Atatürk böyle konuşmaya başlayınca sorarlar yine kendisine;
‘Peki Kemal bizi bu mevkilere getirmek için sen ne olacaksın, yoksa Padişah mı?’ Kararlılık içinde
hemen yanıt verir; ‘Hayır ondan da büyük!’ Cumhuriyet’in faziletlerini bilen ve ülkesi için en uygun
rejim olduğuna inanan bu yiğit insan ta o zamanlarda bile yeryüzünde halkın iradesi üzerinde hiçbir
makam olamayacağını görmüştür. Mustafa Kemal o nedenle; ‘Ne olacaksın, yoksa Padişah mı?’
sorusuna ‘hayır ondan da büyük’ yanıtını vermiştir. Bu yanıtta ‘büyük’ kavramı elbette halkın
iradesine olan güvenin dışa yansımasıdır. Osmanlı’nın çürümüş düzeni, ülkenin işgal altındaki hali,
ordunun etkisiz bırakılmış durumu karşısında topyekün bir Milli Mücadele ile sonucunda
‘Cumhuriyet’in ilanı’ düşüncesi kafasında o zamanlardan filizlenmiş ve çevresindekiler tarafından
ciddiye alınmaması ve bazen de alaya alınmasına, dalga geçilmesine rağmen kendisini hiçbir zaman
yılgınlığa düşürmemiştir. Kararlı, kendinden emin hali adım adım yeni Türkiye’ye ve Cumhuriyet
rejimine doğru yönlendirmiştir Türk ulusunu. Yani Osmanlı enkazının altından Yeni bir Cumhuriyet
yaratacaktır. Bu durumu çok net bir şekilde çevresine aşılamaya ve inandırmaya çalışmaktadır. İzleyen
süreçte Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahraman önderi tüm zorlukları yenmiş, Osmanlı’nın küllerinden
ve Ümmet toplumundan yeniden bir Millet ve gencecik bir Cumhuriyet yaratmanın çok önemli
adımlarını atmıştır. Bu ‘şanlı yaradılış destanı’ tarihin sayfalarında çok görkemli bir şekilde yer
almıştır. Şimdi 28 Ekim 1923 gecesine dönelim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk o gece Çankaya‘da
akşam yemeğinde bulunan ve aralarında İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Kazım bey, eski kolordu
kumandanlarından Sinop Mebusu Kemalettin Sami bey ve Milli Mücadele Kocaeli grubu kumandanı
Halit Paşa’nın da bulunduğu Milli Mücadele Kahramanlarına “Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan
edeceğiz!” demiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1907 yılında henüz bir hayalmiş gibi görünen
ideallerini birer birer gerçekleştirmiş ve yakın çevresinin alaycı, kıskançlık ve kompleks dolu
yaklaşımlarına gereken yanıtını vermiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş, kendisi de
padişahların çok çok üzerinde bir makama Cumhur’un başı olarak gelmiştir. Peki daha sonra ne
olmuştur? Yani izleyen süreçte ne olmuştur?.
Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile kalınmış mıdır? Genç Türkiye, Cumhuriyet ile birlikte yeni idealler
peşinde koşmuş mudur? Gazi’nin aklındaki Cumhuriyet tüm bu zorlukların üstesinden sırasıyla
gelmeyi bilmiştir. 1923 ile 1950 arası süreçte yapılanlara bakıldığında her şey daha net
anlaşılmaktadır; “Laik sistemin yerleştirilmesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun getirilmesi, Hilafet’in
kaldırılması, Tekke ve Zaviyeler’in kapatılması, yeni harfler ve kıyafet devrimlerinin
gerçekleştirilmesi, iktisadi önlemlerin alınması, Osmanlı’dan kalan dış borçların kuruşu kuruşuna
ödenmesi, ülke ekonomisinin geliştirilmesi ve canlanması için birçok stratejik tesisin
devletleştirilmesi, yeni kurulan Milli bankalardan, basma fabrikalarına, demiryollarından Demir
Çelik tesislerine, limanlara kadar birçok ekonomik değerin kazanılması çabaları bir çırpıca
sayılabilecek gelişmeler, devrim niteliğindeki yeniliklerdir. Dost, düşman, tüm dünyanın saygısını
kazanan ve takdir edilen bu büyük uğraşlar sonucu Türkiye, batıdan daha batılı bir medeniyet
ülkesi olmuştur.” O kadar ki; Kadın hakları konusunda batıdan çok önce ve çok ileri adımlar
atabilmiştir. Türk kadınına Avrupa’nın birçok ülkesinden önce seçme seçilme hakkı verilmiştir.
Cumhuriyet ile gerçekleşmiştir tüm bunlar. Atatürk yeni Türkiye’yi kurmak için halka güvenmiş ve
başarmıştır. İşte o nedenle ‘Cumhuriyet fazilettir’ öyle de kalacaktır! Cumhuriyetimizin 98. yılına
erişme onurunu yaşadığımız bugün aksini kim söylerse söylesin, kimler iddia ederse etsin, asla
emellerine ulaşamayacaktır!.
Yorum yapın