Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kendisinin kaleme aldığı NUTUK’ ta Cumhuriyet’in ilan edilişinin kolay olmadığını adım adım Cumhuriyet’e erişildiği şu sözlerle anlatmaktadır; “Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve kademe kademe yürüyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur.”

Tarihçi- Yazar Sinan Meydan farklı kaynaklardan derlediği adım adım erişilen Cumhuriyet’e dair yazısına geçenlerde bir gazetede geniş biçimde yer verdi. 29 Ekim Pazar günü yüzüncü yaşına girecek olan Türkiye Cumhuriyeti, tam 100 yıl önce, 600 yıllık saray saltanatından, 10 yıllık meşruti monarşiden, 3,5 yıllık meclis hükümeti sisteminden cumhuriyete adım adım, pey der pey türlü zorlu ve meşakkatlerle  erişmiş ve kavuşmuştur. Peki, ama bu büyük devrim nasıl gerçekleşti? Türkiye’de 29 Ekim 1923’te cumhuriyet nasıl ilan edildi? Atatürk, cumhuriyeti ilan edebilmek için nasıl bir strateji izledi?..

İşte tüm bu ve buna benzer sorularını tarihsel kaynaklardan edindiği bilgilerle derleyip sıralayan tarihçi-Yazar Sinan Meydan’ın eriştiği ve yararlandığı o kaynaklara ben de eriştim ve yararlandım. Dahası Sinan Meydan’ın geçenlerde yayımlanan o yazısından onun hoşgörüsüne sığınarak kısa alıntılar yaptım ve biraz sonra okuyacağınız yazımı oluşturdum. Gerçek şu ki, ‘Aydınlanma ve Sanayi’ Devrimlerini yapamamış, yüzde 90’ı-95’i okur-yazar olmayan Osmanlı’nın din-tarım toplumunda, 600 yıllık saltanat ve hilafet gölgesinde, çok uluslu bir imparatorluğun enkazından bir cumhuriyet çıkarmak hiç de kolay değildi. Atatürk bu nedenledir ki, yeri ve zamanı gelinceye kadar ‘Cumhuriyet’ idealini ‘vicdanında milli bir sır’ gibi sakladı. Bu sırada ‘Cumhuriyet’ sözünü hiç kullanmadan, sürekli “Milli (ulusal) Egemenliğe’ vurgu yaparak ülkeyi, üstelik de ‘Kurtuluş Savaşı’ sırasında emin adımlarla ‘Cumhuriyet’e taşıdı. 1919 yılının 21-22 Haziran tarihlerinde hazırlayıp yayınladığı Amasya Genelgesi’nde “Milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” dedi. Böylece cumhuriyete giden yolun ilk adımını atmış oldu. Aynı yıl yani 1919’da Erzurum Kongresi’nde ‘milli iradeyi etkin kılmak esastır’ kararı alınırken da Atatürk’ün aklında ’CUMHURİYET’ vardı. Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir ‘padişah temsilcisi atanmasına’ karşı çıktı. “Meclis’in üstünde hiçbir güç ve kuvvet yoktur” kararının alınmasını sağladı. Böylece MECLİS ‘in üzerine saray yani sultan gölgesi düşmeyen ilk meclisimiz oldu.

  1. Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun yani 1921 Anayasası’nın ilk üç maddesinde, cumhuriyetin ve yeni devletin tanımı yapıldı. Anayasada yeni rejimin adı açıkça belirtilmemesine karşın, yeni devletin adı açıkça belirtildi. Birinci maddede, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır” denildi. İkinci maddede ise, “Yürütme ve yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’nde toplanır” denildi. Üçüncü maddede ise “Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir ve hükümeti Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır” hükmü yazıldı. 1921 Anayasası’nda ne ‘sultan’ ne de ‘halife’ kavramlarına kesinlikle yer verilmedi. Aslında mecliste bu duruma itiraz edenler olmuştu. Bunun üzerine Atatürk, “Kanun-i Esasi’mizi (Osmanlı Anayasası’nı) külliyen kaldırmıyoruz!” diyerek, Osmanlı Anayasası’nda saltanat ve hilafetin yer aldığını belirterek konuyu kapatmıştı. Böylece 1921 Anayasası “sultansız ve halifesiz ilk anayasa” olmuştur. Müttefik Devletler, 27 Ekim 1922’de hem İstanbul hem Ankara hükümetini Lozan Barış Görüşmelerine davet etmişlerdi. Bunun üzerine İstanbul’daki Saray Hükümeti’nin Sadrazamı Tevfik Paşa, 29 Ekim 1922’de TBMM Başkanlığı’na bir yazı göndererek Lozan Görüşmelerinde İstanbul ve Ankara hükümetlerinin birlikte hareket etmelerini önerdi. Atatürk, Tevfik Paşa’nın teklifini “Türkiye Devleti, yalnız TBMM Hükümeti tarafından temsil edilir” diyerek bu öneriyi kesin kes reddetti. Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti ilan edebilmek için önce saltanatı kaldırmak istiyor, bunun için en uygun zamanı bekliyordu. O zamanın da geldiğini düşünüyordu. ‘Lozan Görüşmeleri’ öncesinde yaratılan bu türden yapay ikiliğe son verme gerekçesiyle saltanatın meclis kararıyla hemen kaldırılmasını istedi. Tepkilere engel olmak için şimdilik hilafet makamına dokunulmayacaktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922’de saltanatla hilafeti birbirinden ayırıp saltanatı kaldırdı. Ayrıca halifenin de idari ve iktisadi ve içtimai tüm yetkileri elinden alındı. 17 Kasım 1922’de makamı feshedilen Vahdettin, İngilizlere sığınıp onların gemisiyle öldürülme korkusuyla apar topar kaçınca, 18 Kasım 1922’de Ankara’daki Meclis, Abdülmecit Efendi’yi yeni halife olarak seçti. Abdülmecit Efendi şimdi saltanatı ve yetkileri olmayan bir halife olarak görevdeydi. Atatürk, cumhuriyeti ilan etmek ve çeşitli devrimler yapabilmek için devrimci bir siyasal partiye ve meclise ihtiyaç duydu. Nisan 1923’te Meclis, oy birliğiyle seçim kararı aldı. Atatürk’ün belirlediği aday listeleriyle seçime gidildi. Atatürk bu amaçla 8 Nisan 1923’te, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ni ‘Halk Fırkası’na dönüştürmek amacıyla ‘9 Umde Beyannamesi’ni yayınladı. 9 Eylül 1923’te de bugünün Cumhuriyet Halk Partisi, ‘Halk Fırkası’ adıyla kuruldu. Cumhuriyeti ilan etmek için artık her şey hazır görünüyordu. Ziya Gökalp, Ağaoğlu Ahmet, Yunus Nadi ve Seyit Bey’den oluşan bir komisyon Ankara İstasyon Binasında anayasada ‘Cumhuriyet’ ilanına ilişkin yapılacak değişiklikleri belirlemek için çalışmaya başladı. Çalışmalara sıklıkla Atatürk başkanlık ediyordu. Atatürk, 22 Eylül 1923’te Avusturya gazetesi ‘Neue Freie Presse’ muhabirine verdiği demeçte, 1921 Anayasası’nın ilk iki maddesini hatırlatarak ‘Bu iki maddeyi bir kelimede özetlemek mümkündür: O tek kelime: Cumhuriyet’ açıklamasını yapmıştır. Atatürk’ün o Avusturya gazetesine yaptığı açıklamanın haberi, 24 Eylül’de İstanbul’da yayımlanan Tevhid-i Efkâr’ gazetesinde ve 28 Eylül’de Avusturya’nın Neue Freie Presse’ gazetesinde dört gün arayla yayımlanmıştır. 11 Ağustos 1923’te Ankara’da İkinci Meclis açılınca Mustafa Kemal Atatürk, Meclis Başkanlığı’na, Ali Fuat Cebesoy İkinci Başkanlığa, Fethi Okyar ise Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığına seçilmişlerdir. Ancak o dönemde bakanların meclis içinden tek tek seçilmesi, mecliste ciddi sorunlara neden oluyordu. Bakan olamayan vekiller hükümetin işleyişine engel oluyorlar, bu nedenle sık sık bakanlar değiştiriliyordu. Bu arada mecliste Rauf Orbay’ın etkisinde ve liderliğinde bir muhalefet hareketi filizleniyordu. Atatürk, cumhuriyet için beklediği zamanın geldiğine artık karar vermişti. Nutuk’ta yer alan ifadesiyle “Uygulaması için sırasını beklediğim en mühim bir düşüncenin uygulanma zamanı gelmişti. Bunu evvel emirde itiraf edeyim.” Demiştir. Atatürk, bunun için öncelikle Fethi Bey’den İçişleri Bakanlığı görevini bırakmasını istedi. Fethi (Okyar) Bey, 24 Ekim 1923’te İçişleri Bakanlığı’ndan istifa etmiştir. Ali Fuat Paşa da aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı’ görevinden ayrılmıştır. Şimdi boşalan yerler için seçim yapılacaktı. 25 Ekim 1923’te Meclis’teki ‘Halk Fırkası’ Grubu, muhaliflerden İstanbul Milletvekili Rauf Bey’i Meclis İkinci Başkanlığı’na, Erzincan Milletvekili Sabit (Sağıroğlu) Bey’i de İçişleri Bakanlığı’na aday gösterdi. Bu isimlere karşı Atatürk ise Meclis İkinci Başkanlığı için Sinop Milletvekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’i, İçişleri Bakanlığı için de Çorum Milletvekili Ferit (Törümküney) Bey’i destekledi. Atatürk’ün ‘gizli muhalefet’ dediği grubun çabasıyla Meclis İkinci Başkanlığı görevine Rauf Bey, İçişleri Bakanlığı’na da Sabit Bey seçilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Atatürk, kabineyi Çankaya Köşk’ünde toplayıp bir durum değerlendirmesi yapmış ve karşı hamle olarak Başbakan Fethi Bey’in ve diğer bakanların da istifa etmelerini istemiştir. Ordunun başındaki Fevzi Çakmak Paşa hariç herkes istifa etmiştir. Atatürk’ün planı şuydu; İstifa eden vekiller mecliste yeni kabineye seçilmeleri halinde bu görevi de kabul etmeyeceklerdi. Bu plan, 26 Ekim 1923’te aynen uygulandı. Böylece bir hükümet krizi çıktı ya da çıkarılmış oldu. Şimdi muhalefetin, meclisin onaylayacağı bir liste hazırlaması gerekiyordu. Atatürk, mevcut sistemde bunu başaramayacaklarını biliyordu. Atatürk, hükümetin kurulamamasının Meclis Hükümet Sistemi’nden kaynaklandığını belirterek sorunu çözmek için sistem değişikliğini gündeme getirip ‘CUMHURİYET’ ilan edecekti. Atatürk’ün planı buydu.

27 Ekim 1923’te yeni hükümeti kurmak için mecliste kulis çalışmaları başladı. Kısa sürede birçok liste ortaya çıktı. Grupların sayısı arttı. Örgütsüz muhalefet bir bütün olarak hareket edemedi. Hükümet kurma çalışmaları 28 Ekim 1923 Pazar akşamına kadar sürdükçe sürdü. 28 Ekim 1923’te ‘Halk Fırkası Grubu’ bir kere daha toplandı. Çeşitli öneriler tartışıldıktan sonra hazırlanan bir liste kabul edildi. Ancak hala bazı sorunlar vardı. Fethi Bey ve birçok milletvekili, görüşlerini almak için Atatürk’ün toplantıya davet edilmesini istedi. Atatürk toplantıya geldi. Listedeki bazı isimlerin listeye girmek istemediklerini gördü. Kesin bir aday listesi hazırlanmasını isteyerek toplantıdan ayrıldı. Atatürk, bu gelişmeler üzerine beklediği anın geldiğine karar verdi. Meclis’ten çıkarken bazı milletvekili arkadaşlarını Çankaya Köşkü’ne akşam yemeğine davet etti. 28 Ekim 1923 Pazar akşamı İsmet (İnönü), Kazım (Özalp), Fethi (Okyar), Ruşen Eşref (Ünaydın) gibi isimlerinde yer aldığı bir heyet, Çankaya’da Atatürk’ün sofrasında bir araya geldi. Toplantı, Çankaya köşkü tadilata alındığı için köşkün bahçedeki küçük bir bağ evinde yapıldı. Atatürk bu toplantı konuşulanları ve alınan kararları NUTUK’ ta şöyle anlatmıştır; “Yemek sırasında ‘Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar derhal düşünceme daldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.” Atatürk’ün planına göre sabahki grup toplantısına Mustafa Kemal Paşa katılmayacak, daha sonra sorunu çözmek için Kemalettin Sami Paşa bir önerge vererek O’nu toplantıya davet edecek ve Atatürk gelip cumhuriyetin ilanına ilişkin gerekli yasal değişiklikleri teklif edecekti. Misafirler ayrılınca Atatürk, İsmet Paşa’dan kalmasını istedi. Hemen bir masanın başına geçtiler. Kalem ve kâğıt İsmet Paşa’nın elindeydi. Atatürk, 1921 Anayasası’nın bazı maddelerinde gerekli değişiklikleri yaptı. Birinci maddenin sonuna, “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir” diye ekledi. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü ‘Halk Partisi Grubu’ saat 10.00’da Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. Toplantıda değişik hükümet alternatifleri üzerinde durulmasına rağmen yine sonuç alınamadı. Bunun üzerine Kemalettin Sami Paşa, sorunu çözmek için Atatürk’ün Meclis’e çağrılmasını önerdi. Önerge kabul edildi. Atatürk geldi. Toplantı salonuna girer girmez kürsüye çıkıp “Bana bir saat kadar müsaade buyurun, bulacağım çözüm yolunu bildiririm” dedi. Fethi Bey, bu öneriyi oylamaya sundu. Öneri kabul edildi. Atatürk bu bir saat içinde gereken kişileri meclisteki odasına davet ederek onlara bir gece önce hazırladığı karar tasarısını gösterip bulduğu çözümü anlattı. Saat 13.30’da parti genel kurulu Fethi Bey’in başkanlığında yeniden toplandı. Atatürk tekrar kürsüye çıktı. “Kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir” dedi. Sonra “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun bazı noktalarını açıklığa kavuşturmak lazımdır. Teklifim şudur” diyerek tasarıyı Meclis Kâtibi Ruşen Eşref Bey’e uzattı. Tasarı okunduğunda, Atatürk’ün “cumhuriyet” teklif ettiği anlaşıldı. Bazı milletvekilleri söz alıp cumhuriyetin öneminden söz ettiler. Saat 18.00’de Meclis toplandı. Tarihi oturum başladı. Kısa bir süre öncesine kadar petrol lambasıyla aydınlatılan genel kurula elektrik verilmişti. Dinleyici locaları tıklım tıklımdı. Tasarı okundu ve oylamaya geçildi. Oylamaya katılan 158 milletvekilinin oyuyla cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet ilan edildiğine saat 20.30’u gösteriyordu. Hemen ardından o zaman tam 42 yaşında olan Mustafa Kemal Paşa 158 oyla ‘CUMHURBAŞKANI’ seçildi. “Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Mustafa Kemal Paşa” sesleri Meclis duvarlarını aşıp Ankara’ya ve tüm yurda yayıldı. Cumhurbaşkanı Atatürk, teşekkür konuşmasını “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır” şeklinde bitirdi. Tüm bu anlattıklarım çerçevesinde inandığım ve sizlerin de tıpkı benim gibi inanmanızı ve bağlı kalmanızı istediğim, dilediğim gerçek şudur ki; Mustafa Kemal ATATÜRK; azimle, kararlılıkla, sabırla, akılla ve stratejiyle ‘adım adım yürüyerek’ cumhuriyeti kurmuştur. TÜRKİYE CUMHURİYETİ, ATATÜRK’ ün eseridir ve bu CUMHURİYET ilelebet payidar kalacaktır!..