BÜTÜNSEL GELECEĞİMİZİN PLANLAMASI GERÇEKTEN NASIL YAPILMALI, OLMALIDIR?

Öncelikle belirteyim; Salt ekonominin geleceği değil bütünsel olarak geleceğimiz mutlaka aklı başında ve de siyaset üstü uzmanlar tarafından hazırlanacak bir program dahilinde aşamalı olarak, ciddi biçimde planlanmalıdır. Bir yandan Türk Lirası’nın ABD Doları ve Avro karşısındaki değer kaybını izliyor, diğer yandan gençlerimizin yakından ilgilendiği KYK borçlarıyla ilgili düzenlemeleri sizler gibi bizlerde takip ediyoruz. Bir yandan milyonlarca gencimiz, üniversite tercih sıralamasını doğru yapabilmek için endişeleniyor, diğer yandan vakıf üniversitelerinin, özel yurtların yüksek ücretleri umudumuzu kırıyor. Bir yandan yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı belimizi büküyor, diğer yandan geleceğini ülkemiz dışında arayan insanlarımızın, doktorlarımızın çokluğu içimizi karartıyor. Türkiye elbette biliyoruz ki; Potansiyeli büyük, yetişmiş insan kaynağı güçlü, güzellikleri, zenginlikleri eşsiz bir ülkedir. Ancak bunları değerlendirmede, verimli kullanmada, üretim için seferber etmede, adil-hakça bölüşmede başarısız kalmaktadır. Geleceği, eğitimi, sağlığı, nüfusu, kentleri, köyleri, sanayiyi, tarımı, konutu, istihdamı planlamada, bu alanlarda kamuyu etkin kılmada, başarılı projeleri çoğaltmada yetersiz kalınmaktadır. Bu da dünyayla rekabette elimizi zayıflatmaktadır. Bu durumda kaçınılmaz olarak beyin göçünü hızlandırırken rekabeti, işbölümünü de zorlaştırıyor. Korkunç bir kaynak israfına, zaman ve enerji kaybına neden oluyor. Bilgi çağını yakalamada, orta gelir tuzağından kurtulmada, yolumuzu daha da uzatmaktadır. Bu noktada yeri gelmişken bir kez daha yinelemekte yarar vardır; Toplumun bilgiye olan açlığı, sanayinin bilimsel faaliyete olan talebi, kısa vadeli olarak kesinlikle düşünülemez. Bu konuya uzun vadeli, bütüncül bir yaklaşımlarla eğilmek gerekir. Eğitim; akıl ve bilim temelinde, devletin en öncelikli işi olarak uzun vadeli planlanmalıdır. Türkiye’nin tarihsel yönelimi, kültürel zemini, entelektüel birikimi, toplumsal yapısı, siyasal, ekonomik, askeri gereksinimleri, ulusal hedefleri, avantajları ve dezavantajları, çok kapsamlı, ayrıntılı biçimde incelenmeden, günübirlik eğitim politikalarıyla, ulusal hedeflere ulaşılamaz. Yaz-boz tahtasına dönmüş eğitim ve bilim politikalarıyla, gençlerimiz yetiştirilemez. Bu işten sadece, örgütlü cehaletten beslenen siyaset esnafı kazançlı çıkar. Acı gerçek şudur; sanayisi ithalata bağımlı, ihraç ettiği ürünler içinde ileri teknoloji içeren ürün oranı yüzde 5’i bile bulmayan, tamamen tüketime odaklanmış bir toplumun geleceği parlak olmaz. Bilimsel çalışmayı, bilimsel merakı, sadece piyasanın talebine indirgeyen bir millet, bilim ve teknolojide asla yetkinleşemez. Sanayi atılımı yapamaz. Üretim ekonomisinde, hele de nitelikli üretimde başa güreşemez. Türkiye’de bugün ekonomik yaşam; faiz, döviz, rant, repo, borsa gelirine ve inşaata sıkışmıştır. Türkiye hızla sanayileşmemekte aksine hızla sanayisizleşmektedir, aslına bakarsanız..

 Emeğiyle geçinenler, orta sınıflar daha da yoksullaşmıştır. Zaten Batılı, merkez, kapitalist ülkeler için üretim yapan bir tedarikçi ekonomi olan, büyüdüğü dönemlerde bile istihdam yaratmayan, yıllarca tarım, turizm, tekstile yani ‘3 T’ sarmalına dayanan Türk ekonomisi, yanlış tercihlerin ağır bedelini bugün ödemekte, topluma da hiper enflasyonla ödetmektedir. Türkiye; her konuda planlamayı öncelikli kılmalı, uygulamalıdır. Sanayileşme, ithal ikamesi ve tarımda, tarihsel deneyiminden yararlanmalıdır. Eğitimde, bilimde yetkinleşmeden, sanayi ve teknolojide yetkinleşmek yani yetkin hale gelmek olanaksızdır. Niteliksiz eğitim alan, üretimi unutan, ithalata alışmış, dışa bağımlı bir toplum, gittikçe tembelleşir. Değerler sistemi aşınır, siyaseti yozlaşır. Yaşadıklarımız bunun apaçık ve en belirgin kanıtı değil midir?..