Hayat, bazen en sevdiklerimizi yanımızdan alıp gidebiliyor. Geçtiğimiz aylarda, canım dedem ve anneannem, aramızdan ayrıldılar. Geride bıraktıkları hatıralarla dolu bir yaşam ve bir fincan… Şimdi, o fincanla kahvemi içerken, onların gülümseyen yüzleri gözümün önünde canlanıyor.

Kahve, sadece bir içecek değil; geçmişin sıcak anılarını çağrıştıran, dostlukları ve paylaşımları hatırlatan bir ritüel. Bir fincan kahvenin etrafında dönen sohbetler, kahkahalar ve bazen hüzünler… Onlarla son zamanlarda yaptığımız karşılıklı kahve sohbetlerini düşünmek, içimde bir özlem uyandırıyor. O anlarda hissettiğim sıcaklık, şimdi fincanın içindeki kahvenin kokusuyla yeniden canlanıyor.

Bazen bir şey, bir anı, hatta bir nesne, kaybettiğimiz sevdiklerimizle aramızdaki bağı güçlendirebiliyor. İşte bu fincan da onların hayatının bir parçası; her yudumda birlikte geçirdiğimiz anların yankısını taşıyor. Resimlerine bakarken, gözlerimde biriken yaşlarla birlikte, onları hatırlamanın verdiği bir huzur var. Her fincanda, onların gülüşlerini ve sevgi dolu bakışlarını hissedebiliyorum.

Kahve, zamanın durduğu bir anı yakalamak için mükemmel bir araç. Geçmişle günümüzü harmanlayarak, sevdiklerimizle kurduğumuz bağları yeniliyor. Onların anılarıyla dolu bu fincan, artık benim için bir hatıra değil; bir köprü. Geçmişten bugüne, sevgiyle örülen bir hikâyenin parçası.

Sevdiğimiz insanları kaybettiğimizde, acı kaçınılmaz. Ancak onların anılarını yaşatmak, hatıralarını tazelemek ve sevdiklerimizle paylaştığımız o güzel anları unutulmaktan kurtarmak, bize güç veriyor. Her yudumda onlara olan sevgimizi tazeliyor, yaşamımızda bıraktıkları derin izleri yeniden keşfediyoruz.

Dedem ve anneannem, belki fiziksel olarak yanımda değiller ama bu fincanla ve resimleriyle onlarla olan bağım her geçen gün daha da güçleniyor. Onların anılarıyla içtiğim her kahve, hayatın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.