Arkadan konuşmak, çekiştirmek, arkadan vurmak, iş çevirmek insanı ne kadar çok üzer, hayal kırıklığına uğratır ve güvenini yıkar…

Amaç; üzmekse, kırmaksa eğer, yüzüne karşı söylenen ve yapılanlara da kırılır üzülür insan da arkadan vurulmanın acısı çok daha başkadır...

Kalplerde telafisi olmayacak şekilde iz bırakır, arkadan konuşmak ve arkadan vurmak!..

Çünkü bu, daha bir düşmanca ve daha bir alçak gelir insana…

İnsanın haberi yokken, hatta kendini savunma şansı yokken, yapılanların ya da konuşulanların affı imkânsızdır bu yüzden. Telafisi olmaz, sinsi bir yılan gibi sokmanın. Açılan yaralara ne dilenen özürler ne de geçen zaman ilaç olabilir.

Arkasından konuşulan, sırtından vurulan kişiye, kendisini savunma şansının ve hakkının verilmemesi, zalimliktir ve adiliktir. Hakkına girmektir, günahı bilene büyük günahtır!..

Empati eksikliği mi, ahlaksızlık mı, edep eksikliği mi, yüzsüzlük mü artık her neyse, arkadan konuşmayı, vurmayı, şikâyet etmeyi çok seven, bunu adeta yaşamının bir parçası haline getirip, normalleştirmiş insanlar sarmış etrafımızı…

Yüz yüze, açık bir şekilde savaş açmak yerine, kolayına kaçıp, sinsice saldırmak işlerine daha çok geliyor. Adice mi, onurlumu diye önemsemeden, muhasebesini yapmadan…

İnsana en çok zararı yine insanlar veriyor, şeytanına uyuyor. Kendisine yapılınca, yedi mahalleyi feryat figana boğan kişi, tüm bunları başkasına yaparken, gayet soğukkanlı kalabiliyor. İnsanı insan olmaktan utandırıyor. Ahlak eksikliğinden ya da bozukluğundan olsa gerek, utanmak şöyle dursun, yüzü bile kızarmıyor…

‘Hayatta her canlının bir görevi vardır. Mesela insanların görevi yüz yüze konuşmak, köpeklerin görevi arkadan havlamak!’