Ah doktorum vah doktorum
Bayram tatili dostlarımın bol olduğu Ege’de Ayvalık'tayım. Sahilde yürüyüş yapıyorum. Birden karnıma ağrılar girdi. Mide sorunum var biliyorum ama bu öyle bir ağrı değil. Adı üstünde bayram tatili her yer kapalı gideceğim yer Devlet Hastanesi. Alelacele hastaneye sürüyorum arabayı son gaz. Beni içeri alıyorlar baştan ayağa muayene ediyorlar hastanene çok yoğun. O yoğunlukta EKK elektroları bağlıyorlar tahlil yapıyorlar müşahede odasına alıyorlar o akşam orada misafir ediyorlar sadece bir karın ağrısı için ah doktorum size onca laf edenlere nispet neden bir ağrı kesici yazıp da göndermiyorsun. Hekimlik işte…
Avustralya’da, yayınlanın bir kamu spotu şöyle der; “eğer bir doktora hemşireye saldırdığında veya sağlık çalışanına saldırmanın normal olduğunu düşünüyorsan, sana bunu tekrar düşünmen için 14 yıl zaman veriyoruz.” Sağlık sektörü çalışanlarına yapacağın saldırıda 14 yıl hapis yatmayı göze alacaksınız.
Konya'nın Selçuklu ilçesinde, meslektaşlarının öldürülmesini protesto etmek için grev yapan doktorla Konya’da Aynı ilçede bir camide görev yapan imam Cuma Hutbesinde; "Dün hastanelerin hiçbir tanesi görev yapamadı. Bu, doktorların daha fazla öldürülmesini getirir, tahriktir. Sen hastaneden boş döndün, iğne yapılacak; doktor da dedi ki bugün grevdeyiz. Sen olsan öldürmez misin, dövmez misin?" diye din kardeşlerine vaaz verdi. Bu ülkede devletin başındaki Cumhurbaşkanı “giderlerse gitsinler” diye demeç veriyorsa imamın; “katli Vaciptire" getireceği hutbe gayet normaldir.
Doktorluk idoldür; İlkokul sıralarında büyüyünce ne olacaksın diye sorulduğunda en yüksek sesimizle “doktor” diye bağırmayan kaç kişiyiz.
Doktorlar en güvenilir kişidir; İlanlarda ilk aradığımız doktordan satılık araba , doktorundan kiralık ev doktordan yazlık.
Doktorlar evlilik kriteridir; Evleneceğin kızı istemeye gidiyorsun kızın babası oturmuş baş köşeye “benim kızımı ne doktorlar istedi de vermedim” diye söze başlıyor.
Doktorlar insan vücudunun sanatıdır, güftesidir, bestekarıdır yaşam kaynağıdır; Komada geliyorsun, bacağını kesiyor, damar çıkarıp kalbine takıyor. Gece yarısı ateşi kırka vuran evladını Azrail'in elinden alıyor. Kardeşinin kopan parmağını yerine dikiyor. Kalbi duran öldü denilen anneni hayata döndürüyor. Yetmişinde burnunun ucunu görmeyen babanın katarakttan görmeyen gözünü gördürüyor.
Sonra da sen çıkıp “hekimler devlet işlerinden benim anladığım kadar anlamaz, konuşmasınlar” diyorsun. Ekonomist, müteahhit, bilim insanı olduğu kadar hekim alanında uzman olan bir devlet büyüğümüz var.
Ve biz geçmişte hükümetimizi doktorlara emanet ediyoruz. Çok sıradan bademcik ameliyatını yapabilen bir hekim, gayet güzel başbakanlık yapabilir.
Refik Saydam, hekimdi.
Sadi Irmak, hekimdi.
TBMM başkanı Mustafa Kalemli, hekimdi.
O halde… Reçeteye aspirin yazma yetkisi bile olmayan tiplerin hükümette en önemli makamlara gelmesini tehlikeli bulmuyorsun da canını emanet ettiğin hekimlerin hükümetle alakalı fikir beyan etmesini mi sakıncalı buluyorsun?
Türk Tabipler Birliği başkanı olan profesör, İstanbul Üniversitesi rektörlüğü seçiminde en yüksek oyu aldı. Ezici çoğunlukla seçilen bu profesörün rektör olmasını engellediler.
“Nuh'un cep telefonu vardı, gemisi nükleerdi, insansız hava aracı uçuruyordu” diyen arkadaşı, aynı İstanbul Üniversitesi'ne öğretim üyesi yaptılar.
Hükümetimizin Türk Tabipler Birliği konusunda mantıklı karar verdiğini halen savunanlar var.
Doktora gittiğinde ceketini ilikleyen dedelerimizin neslinden hekime şiddet uygulayan hatta öldüren bir nesille karşı karşıyayız. Atatürk; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” derken elbet vardı bir bildiği.
Sağlıcakla…
Damga gazetesinden alıntıdır.
Yorum yapın