DOBRA DOBRA

Dün 6 Eylül 'ü yani Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 99. Yıldönümü kutladık. O nedenle
bugün yazımı tıpkı geçen yıl ve ondan önceki yıl olduğu gibi 80 yılı aşkın bir zamandır 6 Eylül kutlama
tören ve etkinliklerinin sembolü haline gelen tülü tabaklara ayırdım...
Çocukluğumuzda 'tülü tabaklar' değil de 'tülü kabaklar' diye bildiğimiz
20 Haziran 1920 yılında Yunan işgal kuvvetleri tarafından işgal edilen Balıkesir, bu tutsaklıktan
kurtulmak ve ulusal kurtuluş mücadelesi içinde yerine almak amacıyla oluşturulan yerel savunma
birlikleri mensupları kendi aralarında gizlice yürütülen çalışmalara başlamışlardı. Kuvay-i Milliyeciler,
Yunan işgal kuvvetleri askerlerine yakalanmamak ve rahat bir şekilde çalışmak için her türlü yolu
denemekten geri kalmıyorlardı. O dönemde Balıkesir’in en önemli imalat sektörü olan
deri  tabakhanelerinde çalışan işçilerin çalışma koşullarından dolayı üst başlarının epeyce kirli
görünmesi, işçilerin bu kirli halleri,  Yunan işgal kuvvetlerinin gece devriyesine çıkan askerlerini çok
korkuttuğunu anlayan Türk istihbarat birimleri, bu durumdan faydalanmaya karar verdiler. O yüzden
Kuvayi Milliyecilerin kendi aralarında yapacakları toplantılar öncesinde, tabakhane işçilerinden
yardım istemeye karar verdiler. Tülü Tabakların toplantı yerlerinin etrafında dolaşmalarını ve Yunan
askerlerini  kılık kıyafet ve üstlerine sürdükleri kurum ile  korkutarak toplantı yerlerinden
uzaklaştırmaları istendi. Bu düşünce hemen hayata geçirildi ve çok faydalı sonuçlar verdi. Gizli
toplantıların yapılacağı yerlerde Tülü Tabaklar dolaşmaya başladı ve bunlardan korkan Yunan
askerleri o yerlerden uzaklaştırılmış oldu. Tabakhane çalışanlarının tıpkı milis kuvvetleri gibi yaptıkları
bu kahramanlıklar asla unutulmadı. O nedenle yaklaşık 90 yıldır Kurtuluş bayramlarında halen
tabakhane ve deri sanayi sektöründe çalışan gönüllüler halkımızın karşısına 'Tülü Tabaklar' olarak
çıkmaya devam etmektedirler. Tülü Tabaklar hakkındaki bu kısa açıklamanın ardından ‘6 Eylül’ün
Tülü Tabakları’ konulu yazımı sizlere bir kez daha aktarıyorum; 6 Eylül, 1930’lu yılların başından beri,
zannediyorum, 1933’den itibaren, resmen Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü,
bayram olarak kutlanmaktadır. 6 Eylül’ün coşkulu bayram şeklindeki kutlanışını, çocukluk yıllarımdan
beri anımsarım. 1974-75 yılları, ardından izleyen 1976 ve en iyi hatırladığım 1977’nin 6 Eylül Kurtuluş
Bayramıdır. Sabah erken saatlerde, aile büyüklerimizle birlikte Milli Kuvvetler caddesine gider,
kaldırımın üzerine önce gazeteleri serer, üstüne de yanımızda getirdiğimiz küçük minderleri koyar,
otururduk. Bayram’ın, yani geçit töreninin İstasyon meydanında başlamasını beklerdik. Gelen
seslerden, önce temsili olarak şehrin düşman işgalinden kurtuluşu canlandırılır, daha sonra, saygı
duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapılır, şiirler
okunur ve geçit töreni başlardı. Önce Askeri Birlikler önümüzden geçer, bizlerde geçit törenini izleyen
tüm Balıkesirliler gibi, avuçlarımız kızarıncaya kadar coşkuyla alkışlardık. Daha sonra ise; Bayram
törenine katılan diğer unsurlar sırasıyla resmigeçitlerini bando eşliğinde gerçekleştirirlerdi. Geçit
töreni sırasında, beni en çok heyecanlandıran, küçük yaşlarda olduğum için bazen de korkutan ‘Tülü
Tabaklar’ olurdu. Bizler, o yıllarda ‘Tülü Tabaklara, Tülü Kabaklar!’ derdik. İçinde insan olduğunu,
yıllar sonra öğrendiğimiz develer, yanlarındaki ‘Tülü Tabak’ kostümlerini, giymiş, tanınmayacak
derecede ellerini, yüzlerini, kollarını ve bacaklarını boyamış göstericiler, yolun bir bu yanına, bir diğer
yanına koştururlar, yakaladıklarını ellerindeki çubuklarla siyaha boyarlardı. O zamanlar, 10-11
yaşlarında olan beni, Tülü Tabakların bu gösterileri çok ürkütür ve korkuturdu. Ama Tülü Tabakların o
ürkütücü ve korkutucu gösterilerini izlemeden de duramazdım. Bazen annemin, halamın veya
teyzemin arkasına saklanır, Tülü Tabakların sözüm ona, beni görmesini engellerdim. Onları gizlice
seyrederdim. Bir defasında galiba 12 yaşındayken, caddenin karşısına koşarak geçmeye çalışırken,
kara boyalı, acayip giysili, mağara adamı kılıklı, uzun boylu Tülü Tabaklardan biri kolumdan
yakalayıverdi. Beraberindeki develerden birinin yanına götürdü, ‘N’olur beni bırakın!’ diye ağlayarak
yalvarıyordum. O sırada, kafamı yukarı kaldırıp baktım, devenin içinde insan vardı. Bıyıklı, esmer bir
adam devenin içine girmişti. Bana ‘korkma, sana bir şey yapmayacağız. Bizimkisi sadece gösteri,
şaka bir yerde, sakin ol!’ diyordu. Ağlamayı, sızlanmayı, ‘bırakın beni!’ diye bağırmayı bir tarafa
bıraktım. Devenin içindeki adama bakıyor ve ona gülümsüyordum. O sırada, Şükran teyzemin büyük

oğlu Sefa ağabeyim geldi ve kolumdan tutarak beni hızla oradan uzaklaştırdı. Aradan yıllar geçti, liseli
olduğum yıllardı. Sanırım 1982 yılıydı. Yine bir 6 Eylül Kurtuluş Bayramı kutlanıyordu. Bu kez
büyüdüğüm için kendi başıma, İstasyon meydanına kadar gitmiştim. Şehrin temsili olarak düşman
işgalinden kurtuluşu yine canlandırılıyordu. Tam o sırada, önüme bir sis bombası düştü. Göz gözü
görmüyordu. Ortalığı sis bulutu kaplamıştı. Düşman askerini canlandıran biri, mavi üniformalı bir
adam, elindeki süngülü tüfeğiyle beni dürtüyor, ‘yat yere!’ diye bağırıyordu. Ne yapacağımı
şaşırmıştım. Çömeldim ve o sırada önüme düşen sis bombasını alıp, birkaç metre uzağa fırlattım. O
sırada, kolunda “Görevli” yazan bir astsubayın acıyla haykırışını duydum. ‘Kim attı lan, bu sis
bombasını kafama!’ diye sinirle bağırıyordu. ‘Ben attım, n’olacak!’ demek isterdim, ama diyemedim.
Sonra yine aradan yıllar geçti, sene galiba 1991’di. İstasyon Meydanı’nda, 6 Eylül kutlama töreni
gerçekleştiriliyordu. Gazeteciliğe başlayalı henüz 2 buçuk 3 yıl kadar olmuştu. Kutlama törenlerini
izliyor, konuşmaları not alıyor, gösterileri çektiğim fotoğraf kareleriyle ölümsüzleştiriyordum.
Yanımdaki benden genç meslektaşıma şimdi size anlattığım gibi, çocukluğumun eski 6 Eylül
bayramlarını anlatıyordum. Ona ‘Şimdi, eski bayramlardan aldığım tat, zevk, mutluluk, gurur,
heyecan ve kıvanç maalesef kalmamış’ dedim ve üzerime doğru gelen ‘Tülü Tabaklar maket
devesinin resmini çekmeye koyuldum. Çocukluk yıllarında korktuğum, içinde gizlenen bir adam
tarafından idare edildiğini sonradan öğrendiğim devenin resmini bu kez korkmadan, ürkmeden,
soğukkanlı biçimde çekmeyi başarmıştım. Eski bayramları, özellikle 6 Eylül kurtuluş bayramlarını
düşünüp derin bir iç çekerek, bu bayramları kutlamamızı sağlayan şehitlerimizi rahmetle ve minnetle,
gazilerimizi ise saygıyla bir kez daha anıyorum. Tüm Balıkesirlilerin kurtuluş bayramını içtenlikle
kutluyorum.