15 TEMMUZ’UN HEMEN ARDINDAN YAZDIKLARIM
Beş yıl önce 15 Temmuz'da yaşanan o hain kalkışmanın hemen sonrası ertesi gün bu sütunlarda ama
bir başka gazetede yayımlanan "Darbeye geçit yok!" başlıklı yazımı bugün sizlere tekrar sunacağım.
Şimdi dikkatle okumaya hazırsanız, 16 Temmuz 2016 tarihli yazımla sizleri baş başa bırakıyorum;
Geçen akşamı, daha doğrusu gece geç saatlerde henüz gün devrilmeden saat 12’den önceydi. Cep
telefonum çaldı, bilmediğim, tanımadığım bir numara arıyordu. Böylesi durumlarda telefonumu
genelde açmam ama bu kez merak ettim açtım. Genç bir kız “dayı nasılsın iyi misin, seni çok merak
ettik. Savaş çıktı galiba, patlama sesleri duyuluyor. Siz Ankara’dasınız o yüzden çok merak ettik.
Annem de ara dedi, ben de aradım.” Dedi, peşin sıra. Afallamıştım. “Siz kimi aradınız?” diye
sorabildim sadece..
“Dayımı aradım, yani seni aradım dayıcığım. Sen Üzeyir dayım değil misin?” dedi, kendinden emin
biçimde o genç kız. Ona “Hayır, ben sizin aradığınız kişi değilim.” yanıtını verdim. “Çok özür dilerim.
Yanlış oldu galiba. Sesiniz o kadar dayıma benziyor ki. Pardon o zaman.” Dedi ve telefonu kapattı.
Birkaç saniyelik şaşkınlık ve afallama sonrası hemen televizyon açtım ve haber kanallarını karıştırmaya
başladım. Darbe olmuştu daha doğrusu darbe girişimi olmuştu. Çeşitli TV kanallarında yapılan
yorumlara göre; Bu bir kalkışmaydı, PDY ve FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki oluşumunun
yani FETÖ'cü cuntanın kalkışmasıydı..
Gözümün önünden film şeridi gibi 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapıldığını günü sabahı geçti. O
zaman henüz 15 yaşındaydım. Sabah erken kalkan babam, annem, babaannem, halam yani ev ahalisi
tek kanallı ve siyah beyaz televizyonumuzu açmışlardı. Hasan Mutlucan’dan kahramanlık türküleri ve
marşlar dinliyorduk. Sonra dönemin TRT spikeri Mesut Mertcan Milli Güvenlik Konseyi’nin bir
numaralı bildirisini okudu ve TSK’nın ülke yönetimine el koyduğunu açıkladı. Birkaç saat sonra da
dönemin Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve emir komuta zinciri içinde darbeyle
yönetime el koyan cuntanın başı, kendini Devlet Başkanı ilan eden Orgeneral Kenan Evren, diğer
kuvvet komutanlarıyla birlikte ekrana çıkmış, darbenin gerekçelerini(!) halka anlatıyorlardı. Aradan 41
yıl geçmişti, koşullar değişmiş, o zaman 38 milyon olan ülke nüfusu şimdi 85 milyona ulaşmıştı.
Türkiye 41 yıl öncesinin Türkiye’si değildi. Bu kez olan; maalesef, diye vurgulayarak ifade ediyorum,
‘bir kısım darbeci askeri cunta unsurunun Türkiye’yi gerçekleştirdikleri kalkışmayla bir iç savaşın
eşiğine getirme girişimiydi.’
‘Yok artık, zaten terör nedeniyle eylem ve çatışmalar halen süregeliyor’ da diyebilirsiniz ama 15
Temmuz cuma gecesi başlayan sabah karşı tümüyle bertaraf edilen 'kalkışma' yani darbe girişimi,
hem din, hem etnisite, yani etnik köken, hem demokrasi, cumhuriyet ekseninde yıllardır süren,
darbelerle doruğa ulaşan, 36 yılda 45 bin canın yok olmasıyla yayılan, bir yenisi ‘paralel’ denilen her
şey ile ortaya konan ve adına ‘iç savaş’ denilebilecek ölçüde bir bela zaten başımızda mevcuttu.
Darbeler, darbe girişimleri, darbe tasavvurları bunların uzantılarıydı. Bu son gerçekleşen kalkışmada
öyle bir şeydi, sizin anlayacağınız!.
Yine de lafı uzatmadan hemen şunu söyleyeyim; ‘Darbe, darbedir. Darbeci de darbecidir. Bunun lamı
cimi yoktur! İktidar her ne kadar anti-demokratik olursa olsun, darbe anti-demokratikliğin,
demokrasi karşıtlığının da bana göre daniskasıdır! İster emir-komuta zincirinde olsun, öyle yapılsın.
İster zincirlerinden boşalmış olsun!’
O nedenle bir kez daha belirtiyorum ki; 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan’da da kendimce hep aynı tavrı
alan ve ayrıca 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’ da mevcut egemenlere asla ‘Evet’ dememiş, sempati
içinde sıcak bile bakmamış biri olarak darbelere tüm kalbimle, tüm aklımla ve benliğimle, bir kez daha
‘Hayır’ diyor, hatta lanetliyorum..
Bir daha söylüyorum; ‘Her türlü yani askeri veya sivil unsurlarla yapılmış olsun her türlü darbeye,
her türlü hukuksuzluğa, her türlü dayatmaya, her türlü baskıya, her türlü kuşatmaya, her türlü
otoriterliğe hayır!’ Diyorum. Bugüne kadar gerçekleşen darbelerde yani 27 Mayıs ve 12 Eylül
darbelerinde Meclis kapatılmıştı ama bu kez darbeciler Meclis’i bombaladılar. Hem çok yazık, hem de
çok ayıp! Öyle de böyle de her türlü darbeye daima hayır!.
Yorum yapın