Artık siyaset eski siyaset değil, ülke yönetiminde şeffaflık ve tevazu kalmamış, baskıcı monarşinin hâkim olduğu zamanlardan geçiyoruz. Her yeni güne korkularla başlıyoruz. Hür yaşamımıza prangalar vuruluyor. Söylediğimiz her bir kelamı, yazdığımız her bir kelimeyi ve yaptığımız her bir hareketi düşünerek ve tartarak yapmak zorunda kalıyoruz. Herkesin dilinde aynı sorular. Bu korku neden ve niçin kendimizi güvende hissetmiyoruz?

“Benim görüşüm ve düşüncelerime uymayan benden değildir.” baskısı uygulanıyor. Benden başarılı ve gelecekte beni koltuğumdan ederler korkularıyla, insanlara karşı karalama ve tutsaklık kampanyaları almış başını gidiyor. Gelecek kaygıları ve koltuk kaybetme hırsı, “siz ve biz” olarak ayrıştırmaya ve önünde engel olarak görünmeye başladı. İster istemez bu karmaşa hayatımızın her alanına yayılmış durumda.

Çocuklarımız güvende mi? Yolda, okulda başlarına bir şey gelir mi? Bir anne babanın taşıyamayacağı en büyük yük ve korkudur. Cebimizdeki para yetmezse ne yapacağız? İşçimiz emeklimiz aç sefil. Pazardan eli boş dönmenin gurur kırıcı hissi artık sıradan bir hale geldi. Düşüncelerimizi ifade etmek cesaret gerektiriyor. Kimliğimizi ya da inancımızı açıkça dile getirmenin bedelini ödemekten çekiniyoruz.

 

ASKIDA EKMEK VAR MI?

Eleştiren susturuluyor, soru soran yaftalanıyor. Düşünce özgürlüğü desen Kaf dağının arkasında kaldı. Sağlıklı beslenmek lüks haline geldi. Yetersiz beslenmenin bedelini gelecekte sağlığımızla ödeyeceğiz. Yaşam alanlarımız başımıza yıkılacak diye korkuyoruz. Kiramızı ödeyemiyoruz, çocuğumuzun istediği bir şeyi alamıyoruz. Evine ekmek götürmek için fırınların kapısında utanarak “askıda ekmek var mı?” diye soran insanlarımızla doldu tüm memleket. Her köşe başı bir gariban, her köşe başı dilenmeye muhtaç insanlarımız.

Hukukun ve adaletin esamesi okunmuyor. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde mafya hüküm sürer. Herkes kendi adaletini sağlamaya başlar. Artık yolda yürürken bile kime bulaşırım? Diye düşünmek zorundayız. Kontrolsüz göç dalgası toplumun düzenini bozdu. Suç oranlarının artışı vatandaşın güvenlik kaygılarını büyüttü. Adaletin olmadığı yerde hak aramak mümkün mü? Vatandaş, “Hak yerini bulur” değil, “Başıma dert gelir mi?” diye düşünüyor. Maddi sıkıntılar aileleri dağıtıyor. Sevgi, boş tabakların arasında kayboluyor. Onların gözlerindeki umudu söndürmek istemiyoruz. Ancak boş bir cüzdan her hayali boğuyor. Yuvaların dağılmasına neden oluyor.

Bu kadar korku içinde Allah’tan korkmaya bile fırsatımız kalmadı. Sürekli korkutulan bir halk, çaresizlik içinde kaybolur. Bu ülkede artık özgürlük, korkunun bittiği yerde başlar. Adaletin olmadığı bir yerde huzurdan bahsedilemez. Millet olarak korkularımızdan sıyrılmadan gerçek anlamda yaşayamayız. Korkunun gölgesinde yaşamak hayata zincirlenmektir.

Bu ülkenin nasıl bu hale geldiğini iyi idrak etmemiz gerekiyor. Ülkeyi yönetenlerin içinde bulundukları ruh hali halka yansımış durumda. Örf ve adetlerimizde “ayıp” diye tabir ettiğimiz cümleleri siyasilerin ağızlarından her gün duymaktayız. Şu ülkede özlediğim şeylerin başında gelen şey; “halkın içine karışmış siyasi liderlerdir.” Artık market kuyruğunda bir cumhurbaşkanı göremiyoruz. Artık sokaklarda halkla kol kola yürüyen bir siyasi lider yok. Bizi koruyacaklar! Onlarca koruma eşliğinde “korunarak” ülke yönetiyorlar. Sahi bu kadar korku, bu kadar öfke ve kin neden? Özgürlükler ülkesi olmak varken memleketi korkular ülkesine sürükleyen kimler?

Sağlıcakla…

Damga Gazetesi’nden alıntıdır.

Saygılarımla

Osman Köse