Basın Kanunu da basın hürriyeti(!) de yerinde duruyor(!) ama…
Kurallar ve ilkeler yerle yeksan olunca (yerle bir olunca) basının eli kolu bağlanıyor.
Yeni moda; erişim engeli.
Artık basının temel ilkelerinden ziyade erişim engelinde de “kimin sözü geçerse” moduna döndük…
Bildiğiniz haber.
Kamuoyu yararı var.
Eleştiri var.
Rahatsız edicilik var.
Kamu faydası var.
Uyarıcı etkisi ve soruşturma çağrısı var.
Gerek haber olsun gerek köşe yazısı; işine gelmeyen ama belki de çoğu kez yarası olan koşa koşa gidiyor Sulh Ceza Hakimliklerine…
Erişim engeli istiyor…
Abuk sabuk konuşan hoca(!)nın biri kendi aleyhine geçmiş defterleri açılınca yani gerçek yüzü ortaya çıkınca koşa koşa gidiyor erişim engeli almaya…
Üst düzey yargı mensubunun tuhaf ilişkileri, malvarlığı soruları ortaya çıkıyor… Üst düzey yargı mensubu koşa koşa gidiyor erişim engeli alıyor… (Gerçi bu örnekte hakimlik basın özgürlüğü dedi vermedi engeli; üst düzey yargı mensubu itiraz etti, itiraz ettiği mercii verdi bu kez erişim engeli…)
Madenle ilgili bir şirket eleştiriliyor; şirket koşa koşa erişim engeli alıyor.
İşin asıl tuhafı erişim engeli istemlerinin çok büyük oranda kabul edilmesi.
Ama bakıyorsunuz habere, içeriğe, yazıya…
Özel hayatın gizliliği yok.
Kamera veya sesli kayıt ile gizli bir çekim vs yok.
Kişisel verilerin ihlali gibi haller yok.
Olan ifade ediliyor.
Hakimlik şak diye engelliyor.
O zaman da basının tüm bildiğimiz evrensel ilkeleri tuzla buz oluyor; halkın haber alma özgürlüğü bitiyor; her mecra meselesiz(!) hale geliyor!
Son örneklerden biri; bir maden işletmesinin Kastamonu Hanönü’nde çevreyi zehirlediği iddiasıyla Cumhuriyet’in 25 Ağustos’ta “Kanalda kanser riski” başlığıyla haberleştirdiği konuya ilişkin gelen erişim engeli.
Olağan durum bunun ihbar kabul edilip kamunun re’sen harekete geçmesidir.
Çevre Müdürlüğü’nün, Sağlık Müdürlüğü’nün, ilgili belediyenin, valiliğin, savcılığın…
Olağan olan… Şirketin erişim engeli talebini hakimliğin reddetmesidir.
Çünkü basının asli görevi kamuoyu adına aynı zamanda denetim yapmaktır, bu açıdan aynı zamanda kamunun görmediği olumsuzlukları ilgililerin duymasını, görmesini sağlayarak aslında kamuya yardımcı olmaktır.
Madenciler, genişletelim ifadeyi, zaten tüm çevreye zarar veren bilumum şirket habercilerden olağanüstü rahatsız değil midirler?..
Halkın sağlığını ilgilendiren ve incelenmesi gereken bir konuda hakimliğin erişim engeli verebilmesi hangi gerekçeyle mümkün olabilir?
Kurallar ve bildiğimiz tüm doğrular son yıllarda buhar olup uçmuşken erişim engelinin aciliyetle asli dar sınırlarına dönmesi gerek.
Kuşkusuz, haber ve eleştiri rahatsız edici olabilir, gerektiğinde olmalıdır da…
Ama üst düzey bir yargı mensubu olduysan ve kamuoyunun gözü önündeysen eleştiriye de tahammül etmen gerekir.
Etmiyor musun; elbette yasal yollara başvurabilirsin… Tekzip et, dava aç…
Ama kısa yola başvurup kaçak güreşme, zira erişim engeli hızlıca sonuç almaktır aslında.
Ki bu duruma da hakimliklerin çoğunun çok kolay erişim engeli vermesi olmuş, bu yola kapı açılmış, gelişigüzel verilen erişim engelleri ile habercilik yapıl/a/maz hale gelmiştir.
Görünen tablo, Türkiye’nin basın özgürlüğüne bir eksi daha demektir. Bunu görmezden gelip daha sonra yayınlanan uluslararası basın özgürlüğü endekslerinde yıldan yıla gerilediğimizde de kimse sızlanmamalı, “yabancılar bize önyargıyla yaklaşıyor, bizde basın özgürlüğü mükemmel” dememelidir.
Çünkü ne zarar verirsek kendimize, hepsini “bile bile” yapıyoruz maalesef.