Gocunmak sözcüğünün anlamı; kırılmak ya da endişe duymak demektir. Geçtiğimiz günlerde sayın Cumhur Başkanımız R. Tayyip Erdoğan Sakarya’da düzenlediği mitingde “İsrail’le Ticaret Utancı” sonlandırılsın pankartı kaşla göz arasında toplatıldı. Mitingdeki vatandaşları bilmem ama televizyon başında seyredenlerin bile çoğu ne olduğunu anlamamıştır. Bu pankart neden bu kadar önemliydi acaba? Sayın Cumhurbaşkanımızı bu denli kızdırdığına göre, İsrail devletine ülkemizden gönderildiğini söylenen sebze meyve çelik uçak yakıtı ve bunlara benzer birçok madde oğlunun gemileriyle gönderiliyor deniliyordu.   Ben inanmıyorum ama neredeyse inanasım geldi. Gerçi çok önemli değil belki de. Görevli emniyet güçlerinin pankartı sakıncalı bulduğundan almışlardır. Neyse, bu haftaki konumuz bu değil aslında. 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler hakkında biraz beyin jimnastiği yapmak istiyordum. Sakarya mitingi kafamı karıştırdı. Bir konuya odaklandığımda onu dağıtırsam kolay kolay konsantre olamıyorum. Ancak dikkatimi anında toplayabileceğim o kadar çok konu oluyor ki fazla zorluk çekmiyorum. Mesela İlk yerli ve Milli savaş uçağımız Kaan 5.nesil uçak üretebilen ilk dördüncü ülkeymişiz. Avrupa ülkelerinde Kaan konuşuluyormuş. Bunları Cumhurbaşkanımız söyledi. Geçtiğimiz seçimlerde tüm yurtta yerli ve milli otomobilimiz TOGG rüzgarları esmişti. Şimdi de Kaan rüzgarları esiyor. TOGG için her ilin önemli meydanlarında stantlar açılmıştı. Vatandaşlarımız fotoğraf çektirebilmek için birbirlerini ezdiler. İnsanların zaman zaman mutlu olmaya hakları vardır değil mi? Bizim ülkemizde de sanırım seçimden seçime tüm insanlarımız mutluluktan uçuyordur. Baksanıza her seçimde bol miktarda doğalgaz bulunuyor, petrol bulunuyor, kendi savaş gemimizi yapıyoruz, yerli otomobilimizi üretiyoruz, savaş uçağımız göklerde, elektrikli traktör üretiyoruz. Demek ki biz çok zengin bir ülkeyiz. Peki tüm bunlara rağmen zengin bir ülkeysek, neden vatandaşlar meydanlarda ‘açız’ diye bağırıyor? Neden kadınların çoğu pazar yerlerine hava kararınca gelip pazar artıklarını topluyor. Eğer zenginsek, milli gelirimiz hakça dağıtılmıyor. Zengin aldıkça fakire bir şey kalmıyor. Ama zengin daha çok zengin olmaya devam ediyor. Ülkemin asıl gerçeklerini görmesem vallahi dedikodulara inanacağım. Bu ülkede çok şeyleri ithal ettik. Saman, buğday, canlı hayvan, mısır, ay çiçeği ithal ettik. Müjde şimdi de sıfır gümrükle şarap ithal edeceğiz. Ülkede yetişen bağların üzümleri kahrından, koruk kalırsa şaşırmayın. Neyse biraz da ülkenin kanayan yaralarına bakalım Artvin’de altın madeni hafriyatı yapan bir şirket hafriyatını dere yataklarına dökünce, yetkililer Artvin Valisine durumu anlatmışlar. Bunun üzerine Vali DSİ’den görüş isteyelim demiş. Sayın Vali görüş yerine gidip bakamadın mı? Bir ilin mülki amiri olarak şirket sorumlularına buraya hafriyat dökülmez, derelerimizi doldurmayın diyemediniz mi? Hoş deseniz de bir şey değişmez. Nereden biliyorsun derseniz, Erzincan İliç altın madeninde, kapasite arttırma yetkisi veren dönemin Bakanı Murat Kurum bu maden için DSİ’den görüş istemiş gelen yanıtta çevrede içme ve kullanma suyu yoktur denilmiş. İnsan bu kadar kör olur. Koskoca Fırat’ı görmüyorsanız, türküsünü de duymadınız mı? Şu Fırat’ın suyu akar serindir. Fırat’ın suyu akadursun, biraz gerilere gidip nostalji yapalım. Hani çok çalışkan bir bakanımız vardı. Doğalgaz sahalarında sık sık basın toplantıları yapar ve Türk halkına müjdeler verirdi. Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanımız Fatih Dönmez, yine bir seçim arifesinde bakın neler söylemiş. 20 Nisan’da BOTAŞ üzerinden Karadeniz gazının dağıtımı yapılacak. 710 milyar metreküp doğalgaz keşfi var. 35 yıl süreyle tüm konutlara doğal gaz sağlayacak. Buna bir de sanayi dahil ettiğimizde 15-20 yıl ihtiyacı karşılayacak demişti. Ve Dönmez şu an Bakan değil. Ancak ülkenin genç ve dinamik bir Enerji Bakanı var, Alparslan Bayraktar. Bu bakanımızda ülke için çok güzel şeyler söylüyor. Bakan Bayraktar TBMM’de Bakanlığının bütçe görüşmelerinde, bakın madencilikle ilgili neler söylemiş. Bugün olanların o günden habercisi gibi bizleri uyarmış. Ama hiç kimse anlayamamış. Bakan, Madencilik İktisadi kalkınmaya istihdama ve sosyal refahın gelişmesine pek çok açıdan önemli katkılar sunan bir sektördür. Bu nedenle Madencilik yatırımları, bir ülkenin bir bölgenin sürdürülebilir kalkınması için önemlidir. Dünyada 8.sırada olan ülkemizde katma değeri arttırıyoruz. 680 milyon dolar olan Maden ihracatımızı 10 kat arttırarak 6,5 milyar dolara çıkartarak Cumhuriyet tarihinde rekor kırdık. Milli maden mücadelesinin özünde, İnsan Var. İnsanımız için Madencilik var. Madenlerimizi ekonomiye kazandırmak için önce insan sonra çevre var. Sonra da katma değerli üretim var. Ayrıca arama faaliyetlerinde sıkı denetimleri daha güvenilebilir ve sürdürülebilir hale getirmek istiyoruz. Bu nedenle bu yıl 840’ın üzerinde denetim yaptık diye bütçe konuşmasını sürdürüyor. 840 denetimden ikisini İliç’e yapsaydınız 9 işçi şu an yaşıyor olabilirdi ve denetleme yapılmadığının açık kanıtı ve şahidi dokuz kişi toprak altında yatıyor.  İliç maden kazası olduğunda, birçok bakan ve bürokrat maden sahasına geldi ancak gelmesi gereken bir bakan yoktu. Eksik olan Çevre Bakanı Özhaseki, kazadan dokuz gün sonra maden sahasına lütfetmişti. Bir gazeteci arkadaşımız neden dokuz gün sonra geldiniz sorusuna çok şaşırdı ve siz basın mensubumunsunuz dedi. Akıl var fikir var, kocası toprak altına kalmasına rağmen karısını evladını anasını kısacası hiç kimseyi sahaya sokmayacaksınız, basın mensubu olmayan bir vatandaş bakanın karşısına kadar gelecek. Hadi be bizimle eğleşmeyin. Sayın bakan Gazeteci Ferit Demir’e neden 9 gün sonra geldiğini tane tane anlatmaya başladı. Sekiz saat süren bir operasyon geçirmiş. Ardından iki saat süren bir operasyon daha geçirmiş ve o nedenle gelememiş. Oysa ilk operasyon geçirdiği gün İstanbul Ticaret odasında bir toplantıdaymış. Ardından Osmaniye’de konut teslim töreni. Ardından Adana da Kura çekilişi ve Kayseri’de cenaze töreni. Tabi başta tüm basın ve Ferit Demir bunları yedi.