Yapay zeka; hem yaşamı iyileştirme olanağı getirirken hem de küresel ısınma ve içme suyu sıkıntısı gibi iki önemli alanda sorunları derinleştirdiği iddia ediliyor. Bu paradoksu yani kökleşmiş inançlara aykırı olan düşüncenin nasıl genişletilebileceğini anlatmaya çalışacağım. Bilimsel literatürü bilenler takip edenler iyi bilirler; ‘Teknoloji, insan çevresinin değiştirilmesi, manipüle edilmesiyle çok yakından ilgilidir.’

O nedenledir ki; araçların, makinelerin yanı sıra yönlendiren yöntem ve süreçlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Teknoloji, dünyayla etkileşim kurma, yaşama, çalışma pratiklerimiz üzerinde derin bir etkiye sahip gerçek anlamda bir ‘toplumsal ilişki’ değil midir?..

‘Yapay Zeka’ ile insanlık; tarihte ilk kez kendini geliştirebilen, bir aşamada insan iradesi karşısında ‘otonomi’ yani ‘özerklik’ kazanma, insanın yaratıcı iradesinin denetiminin dışına çıkma potansiyelleri taşıyan bir teknolojiyle yaşamaya başlamıştır, inancındayım. Bu aşamada, yapay zekanın insan zekâsını aşarak teknolojide insanların ayak uyduramayacağı üstünlük içeren bir büyümeye yol açtığı ‘tekillik’ denilebilecek bir durumun ortaya çıkma olasılığının ya da bir başka deyişle riskinin de doğduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sözü edilen ‘tekillik’ olasılığının veya riskinin merceğinden bakınca da yapay zekanın su gibi doğal kaynaklar üzerinde insanlarla rekabet ediyor olması, iklim krizini kendisi için ‘yaşamsal bir tehlike’ olarak görmeme olasılığı ile birleşerek insanı dışlayan tehlikeli senaryolara yol açabileceğini göstermektedir.

İnsanlık yapay zekanın kimi özellikleri taşıyan bir teknolojiyle ilk kez karşılaşmıyor aslında…

Bir ‘kâr makinesi’ olarak ‘sermaye’ de insanı, toplumu, doğayı, kültürü değiştiren, dönüştüren, zaman içinde evrimleşen bir ‘teknoloji ürünü’ olarak görülebilir ve de gösterilebilir. O sözü edilen ‘kar makinesi’ çoktan insanın kontrolünden ‘öngörülemeyen krizler’ nedeniyle çıktığı görülmektedir. Bu durum aslında kültürü metalaştırarak yani maddeleştirerek etkisi altına almıştır. Doğal kaynaklar üzerinde insan unsuru ile çoğu zaman insanın gereksinimlerini dikkate almadan rekabet edilmektedir. Örneğin; iklim krizi, çevre kirlenmesi, betonlaşma günümüzde artık önlenemez boyuttadır.

Bu noktada bir diğer paradoksa dikkat çekmek gerekiyor sanırım; yapay zeka  insanlığa tüm alanlarda uygulanabilir genel bir çok amaçlı teknolojiyi de beraberinde getirmektedir. Yapay zeka; buna karşılık ‘kapitalizm’ başlığı altında tüm gereksinimlere, önceliklerine uygun ve önceliklerin getirebileceği çelişkilerine, ‘kültür izlerini’ taşıyarak gelişecektir. Bugün dünya üzerinde yapay zeka alanında egemen olan 46 büyük şirketin toplam piyasa değerinin güvenilir kaynakların verilerine göre; 9.2 trilyon dolar olduğu belirtilmektedir. Bu 46 büyük şirketten beşinin toplam piyasa değeri ise 8.6 trilyon dolar olarak gösterilmektedir. Bu beş büyük tekelci teknoloji şirketleri rakiplerini, piyasaya çıkan yenilikleri satın alarak adeta yani ‘yutarak’ yarattıkları kültürlerini, günlük yaşamı şekillendirerek büyümeye devam etmektedirler. Bu söz konusu şirketler, insanın bilişsel anlamdaki yeteneklerine benzeyen bir akıl yürütme, bir problem çözme, algılama, öğrenme ve dil anlama gibi yeteneklere sahip ‘Genel Yapay Zekâ’ düzeyine ulaşmak, piyasadan sermaye, kaynak çekmek için çok yoğun bir rekabet içinde oldukları gözlenmektedir. Bu büyük şirketlerin yöneticileri, söz konusu risklerin farkında olarak, hem arada bir durup bir denetin modeli oluşturmaktan söz ediyorlar hem de devletlerin denetleme çabalarına şiddetle direnmektedirler. Bir başka deyişle, bu büyük şirketleri yönetenler de ‘yapay zeka’ ile ‘kar makinesi’ arasında oluşan ‘simbiyotik ilişkinin egemenliği’ altına yani ‘zorunlu ortak yaşam ilişkisinin’ egemenliği altına girmiş görünmektedir. İşte bu sırada da yapay zeka; emeğe dayalı üretken niteliklerini yok ederek ve istihdamı yani işgücünü tehdit ederek ekonomiye derinlemesine nüfuz etmektedir, düşüncesindeyim. Bu durumda kanımca şunu yol açmaktadır; Günümüzde artık toplumsal, siyasal ve de iktisadi ilişkilerde; tam anlamıyla bir ‘yapaylık’ ya da bir başka deyişle ‘sunilik’ egemen olmuş durumdadır. Bunun görünen sebebi; bence ‘küresel sermaye odakları’ yani ‘kapitalizmin dişli’ ve ‘güçlü çarkları’ sayesinde ‘kolaycılık hastalığı’ yüzünde tercih sebebidir ve insanlığın yararına zerre kadar faydası yoktur, faydası olacağı da yoktur, olmayacaktır!..