VASATLIK ÇUKURUNDA DEBELENİYORUZ!

Bu sütunlarda yayımlanan bazı yazılarımda toplumun ürkütücü düzeyde vasatlık çukuru içinde
bulunduğunu ve o çukurun içinde umutsuzca ve de dolayısıyla çaresizce debelendiğini dilimin
döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. Bugün itibarıyla anlaşılan o ki kimse bir şey anlamamış gibi!..
Ben boşuna demedim, ben boşuna yazmadım, bu toplum vasatlık çukuru içinde umutsuzca
debelenmektedir, diye..
Çünkü cehalet öyle bir şeydir ki, içinde bulunduğun ve umutsuzca debelendiğin vasatlık çukurunu
göremez ve bilemezsin bile..
Ama olsun ben yine de birkaç ay önce yine bu sütunlarda yayımlanan söz konusu o yazılarımdaki
vasatlık çukuruna dair tanımlama ve betimlenmelerimin özetlerinin yer aldığı kısımları benim gayet
önemli olduğu için sizlerle tekrardan paylaşmak istiyorum. İster okuyun, isterseniz okumayın!..
Eğitimde, bilimde, sanatta, teknolojide, siyasette, uzunca bir süredir toplumsal gündeme egemen
olan vasatlık, bir süreden beri yavaş yavaş ülkenin gerçeği olmaya başlıyor, acaba farkında mısınız?.
Bu durum, kanımca yıllardır bilinçli bir şekilde yürütülen politikaların ürünüdür. Aslına bakarsanız,
vasatlığın ve vasatların en sevdiği alan eğitimdir. Onlar yani vasatlar eğitimde bilimselliğe karşı
çıkar, isterler ki herkes din öğrensin, pozitif bilimlerden uzak dursun, evrim deyince herkes kaçışsın,
reddetsin. Örneğin; Zorunlu din dersine karşı çıkıyorsanız, zorunlu kimya dersine de karşı çıkın der
vasatlar, sonra kimya dalında Nobel ödülü alan bilim adamını yere göğe sığdıramazlar. Çünkü
vasatlar 'yapmayı değil, yapılandan yararlanmayı, istifade etmeyi' severler. Eğitimsiz kitleleri
etkileyecek her şeyin yanında dururlar, öyle görünürler. Çünkü onlar aslında 'eğitim düzeyi arttıkça
aldığı oy düşen bir topluluğun, vasatlıktan başka çıkar yolu yoktur' demeye getirirler, belki de
farkında olmadan..
Onlar için eğitim sistemiyle oynamak, kendilerine oy verebilecek, kendine inanabilecek vasatlıkta
insanlar yetiştirmenin bir yoludur. Bu seviyeyi tutturana kadar deneme yanılma yoluyla ilerler
vasatlar..
Eğer sizlerde vasatlardan biri değilseniz, günümüzde apaçık görüyor, izliyorsunuzdur; Vasatlar
yaptıkları aslında yaptırdıkları binayla, köprüyle, yolla övünmeyi çok seviyorlar. Parasını verip,
Japon’a, Fransız’a, Amerikalıya Koreliye yaptırdığı şeyleri başarı gibi sunmaya bayılıyorlar.
Sözgelimi vasatlar asgari ücretle kıt kanaat geçinen birini duble yollara sevinecek noktaya
getirmesini iyi biliyorlar. Vasatlar toplumun bilinçlenmesini, yani gözünün açılmasını istemez, yola,
köprüye, tünele, sevinsin, idare etsin isterler. Bu yüzden vasatlar eğitim seviyesi arttıkça oy oranı
düşeceğini bildiğinden vasatın kendi gibi vasat kalmasını daha da cahilleşmesini ister. Çünkü vasat
olmayanın, vasata kendini yakın hissetmesi asla mümkün değildir. Onun içindir ki uzun zamandır
Türkiye’de vasatların çoğunluk olması için çaba gösteriliyor. Vasatların en çok sevdiği şey olan din
konusu üzerinden yaratılan düşmanlarla vasatlar bir araya getiriliyor, saflar olabildiğince
sıkılaştırılıyor. Türkiye aslında uzunca bir süredir örtülü biçimde vasat ile vasat olmayan arasındaki
mücadeleye ya da bir bakıma savaşa sahne oluyor. Vasatların sayısı her geçen gün arttığı içindir ki,
vasat olmayanlar, düşünenler, boş hayaller peşinde sürüklenmeyenler, acayip takıntıları
olmayanlar uzun zamandır hep kaybediyor. Çünkü vasat kazandığını düşündükçe vasatlığına aşık
oluyor, vasatları gördükçe seviniyor. Vasat olmayanlar ise azınlıkta kaldığı için umutsuzluk
girdabına girmişçesine dövünüp duruyor!.
Vasat, normal insan gördü mü onu elit, seçkinci, kaymak tabaka olarak görüyor. Üniversitelere
karşı olmaları, üniversitelilere sözlü ya da fiili saldırmaları, sinemaya, tiyatroya, baleye, operaya
gidenlere bu gözle bakmaları hep bu yüzdendir. Tiyatroların başına güreş hakemi, Tübitak gibi bir
bilim kuruluna hayvanat bahçesi müdürü atamaları hep bu nedenle gerçekleşmiştir. Akademik
düzeyde eğitim alanlardan, yani elitlerden intikam aldığını, yıllardır onları ezen elitlerin hak ettiğini
bulduğunu düşünülen ve bunu da yakın çevresinde açıkça ifade edenler bulunmaktadır. Kısaca bu
duruma; 'Vasatlar kendi kısır döngüsü içinde yer almayan kimseyi sevmiyor' da diyebiliriz.

Bu yüzdendir ki; Hiçbir vasata laf anlatamazsınız, bir vasat kendinden olmayanı dinlemez, her
söylediğini kendi kötülüğü için söylediğini düşünür. Bir vasat, ancak ve ancak başka bir vasattan
etkilenir ki o vasatlar yıllardır ülkenin başında duruyorlar. Boş hayaller, gerçekleşmesi imkansız
fikirler, bor ve toryum madenleri, uydurma olağanüstü, fantastik hikayeler ile vasatları etkilemesini
biliyorlar. Vasatı, olmayacak şeylere inandırmak kolaydır, çünkü başka bir vasatın dünya lideri
olduğuna inanmak işine gelmektedir..
Onlar yani vasatlar tüm dünyanın kendilerinden ürktüğüne, korktuğuna inandıklarını düşünmek
hoşlarına gider. Böylesi boş hayallerin, böylesi saçmalıkların peşinden sürüklenmeye onlar yani
vasatlar çoktan gönüllüdürler. Vasatlar, yaşadıkları ülkelerin her kurumunda, her organında, her
makamında var olmayı isterler. Yeni söylemler geliştirerek vasatlıklarını başka bir düzleme
oturtmak isterler. Vasat olmayan birinin iş başında olması, ülkeyi yöneten kadroların içinde olması
onların vasatlığına bir ayna olacağı için bunu görmek istemezler. Vasatlar hayali düşmanlara,
onunla savaşmalara adeta bayılırlar. Bu düşmanların temel özelliği bazen 'din düşmanı' olmalarıdır.
Onlara göre; 'bu düşmanların hepsi din inancına düşmandır ve halkı dinden soğutmak,
maneviyatını yok etmek' istemektedir. Çünkü ona öğretilen, ona dayatılan, ona aşılanan fikirler,
öğretiler bu yöndedir..
Daha bin tane şey yazabilirim başta ülkemiz toplumu ve diğer ülkelerin toplumlarının içinde
debelendiği 'vasatlık' bataklığı, ya da hastalığı ile ilgili olarak ama fark ettiyseniz olay genişledikçe
söyleyeceklerimizi, anlatacaklarımızı azalmak, kısmak zorunda kalıyoruz. Çünkü vasat kendinden
olmayana, kendini sevmeyene tahammül edememektedir. O nedenle siz konuşmaya, anlatmaya,
gerçekleri onların yani vasatların yüzüne vurmayı sürdürdükçe hedef tahtasında yerinizi almanız
kaçınılmazlaşmaktadır..
Yani şunu anlatmaya çalışıyorum; Yarın bir gün veya öbür gün beni veya benim gibi birini tehnada
kıstırsalar, durduk yere saldırıp darp etseler, öldüresiye dövseler sonra da arkamdan 'ama bak o da
ne yazmıştı, milletin kafasına şu zararlı(!) fikirleri sokmuştu, layığını buldu' diyebilir o vasatlar..
Benden söylemesi; ülke tamamen bir vasatlık hezeyanı içerisinde çukura düşmüş gibi kıvranıyor,
debeleniyor ve maalesef bu sözünü ettiğim vasatların sayısı ve dolayısıyla etkisi o kadar hızla
artmaya, büyümeye devam ettikçe bu bataklıktan çıkış yokmuş gibi görünmektedir. O zaman
yapacak iki şey kalmış demektir. Ya sen de onlar gibi vasat biri olup her şeyi unutacaksın,
yazmayacak, konuşmayacaksın, ya da benim şimdi yaptığım gibi vasatlığı reddedip kıvranmaya
devam edecek ve sonuçlarına katlanacaksın!..