UZLAŞMAK İÇİN ÖDÜN VERMEK LAZIM..

Altılı Masa’nın yaşadığı krizin hemen sonrası yazılanlara, söylenenlere önce pek inanasım gelmedi. Yakın zamanda yaşanan o süreçte öyle zannediyorum ki çok az kişi dışında çoğu kimse, ortamı yatıştırmaya, yaşanan gerginliği, sözel anlamdaki çatışmayı çözmeye, tarafları uzlaştırmaya pek yanaşmadı. Çok az kişi dışında inanıyorum ki, çoğu kimse, yaşanan olumsuz tutumlar yerine yapıcı, ilkeli, işbirlikçi davranışlar geliştirmedi, geliştiremedi. Çünkü bizim siyasi genlerimizde günlük yaşamımıza yansıyan kaos ve çatışma kültürü egemen durumdadır. Bu nedenledir ki, uzlaşma, hoşgörü ve dolayısıyla demokrasi kültürümüz hep eksiktir, eksik kalır. Yirmi yılı aşkın bir süredir çatışmacı siyaset anlayışını işine geldiği için sürdüren AKP iktidarını kıyasıya eleştirenler bile o süreçte adeta bir gecede Erdoğan’ı kat be kat geçtiler, onu hiç aratmadılar. Uzlaşma yani konsensüs denilince sözlükte karşılığı; bireyciliği, tekçiliği, otoriterliği vesaire kavramları dışlar, diye yazar. Meral Akşener ve partisi İYİ Parti’ye yönelik, Altılı Masa’ dan ayrılır gibi yaptığında, sarf edilen kırıcı düşmanca sözler ve davranışlar, onların kendilerini anlaşılmama hissine kaptırmalarına sebep oldu ki anlaşılan bu da ‘uzlaşma-diyalog-iletişim’ süreçlerini baltalar gibi bir durumu ortaya çıkardı. Oysa ne gerek vardı bu denli öfke dolu, kibirli tavırlara? Diye sormak isterim. Ne yazıktır ki, siyasal ve dolayısıyla toplumsal gerçeğimiz şudur kanaatindeyim;

Siyasi yaşamımızda içine düştüğümüz veya düşürüldüğümüz anlaşmazlık ve çatışmaların çoğu, farklı düşüncelerden değil, farklı görüşlerin aykırı üslupla ortaya konulmasından kaynaklanmaktadır’ düşüncesindeyim. Öyle inanıyorum, üslup-tarz aykırılıkları, fikir ayrılığından daha keskin biçimde siyasal yaşamımızda boy göstermektedir. O nedenle zıtlaşmayı marifet saymaktayız. Adeta kanıksadığımız bu kutuplaşmış, zıtlaşma düzeni içindeki çatışmacı yaşam, geçenlerde yaşanan ‘Altılı Masa krizinde’ olduğu gibi şimdilik pek hissedilmese de sürekli istenmeyen sorunlar ortaya çıkarabiliyor. Ülkemizde yaşanan tüm gelişmelere, sorunlara ve parlamento içinde ve dışında bulunan tüm siyasal partilerimize kadar içeride ve dışarıda yaşanan bize yansıyan tüm sorunlara kadar tüm siyasal, toplumsal bakış açımızla, bir bütün olarak uzlaşma kültüründen epeyce uzak olduğumuz gerçeğini apaçık ortaya koymaktadır. Oysa ben öyle inanıyorum ki, tüm siyasi ve toplumsal sorunlar ancak ve ancak karşılıklı saygı, hoşgörü ve güven ortamının geliştirilmesi ile çözülebilir. O yüzdendir ki, ‘diyalog’ örgütlü toplumların vazgeçilmezidir. Bizim gibi kurumsallaşmamış, siyasallaşmış, dört beş yılda bir oy verme dışında, sandığa gitme dolayısıyla katılımcı demokrasinin ne olduğunu pek bilmeyen toplumlarda diyalog kurmak yani konuşup, uzlaşıp anlaşmak hep zor olmuştur ya da hiç olmamıştır. Çünkü toplumsal hafızalarımızda yani belleklerde uzlaşma kültürüne dair alışkanlıklar, deneyimler ya hiç yoktur ya da çok azdır. Ayrıca bu konuda şu konuyu da özellikle belirtmek isterim; Yaşanan bu anlaşmazlık ve çatışmaları, sosyal diyalogsuzluğu, tek bir nedene bağlamak doğru da değildir. Sorunun çok derinlerinde ekonomik, sosyal ve siyasal nedenleri hiç kuşkusuz vardır, diye düşünüyorum. Sosyolojik açıdan siyasal kültürün en temel sorunlardan birinin de, duygusal kişiliğimizden kaynaklandığını düşünüyorum. Politik yaşamın özünü akıl ile rasyonalite yani gerçekçiliğe dayanan akılcılık değil, duygu ve duygusallık oluşturmaktadır, kanısındayım. O nedenledir ki yıllar yılı siyasette duygusal boyutu bir türlü aşamıyoruz, akıl ile duygu dengesini bir türlü kuramıyor, kursak bile koruyamıyoruz. Bu durum da ‘ORTAK AKIL’ eksikliğine neden oluyor ve dolayısıyla ‘ORTAK PAYDA’ içinde ‘ORTAK FAYDAYI’ bulmakta daima güçlük çekiyoruz. O yüzden olmalı ki ‘müşterek menfaatlerimiz olsa bile’ bir türlü birleşemiyor, birlik olamıyoruz..

Üstat Soner Yalçın’ın geçenlerde benzer içerikli bir yazısında değindiği gibi; “Uzlaşma kültürünü bir kavram haline getiren, onu ete ve kemiğe büründüren siyasal ve toplumsal gelişmişliktir. Bu konuda fakiriz, kültürel seviyemiz düşük kalıyor. Uzlaşma kültürü olmayanın uzlaşma anlayışı da olamaz. Bu kültür ise, tarihten süzülüp gelen toplumsal ve siyasal ilişkilerle beslenerek mümkün olur. Batı demokrasisi ile farkımız işte budur..”

Herkes, kendine demokrat olursa, herkes, uzlaşıyı kendi dediğinin onaylanması olarak görürse, O zaman uzlaşma, karşılıklı memnun olmak demek değildir, sonucu ortaya çıkar. Oysa uzlaşma, isteklerin karşılıklı dengelenmesidir, şeklinde anlaşılmalı ve uygulanmalı yani hayata geçirilmelidir..